Diablo 4 incelemesi son zamanlarda başına en mutlulukla oturduğum yazılardan birisi olabilir. Yaklaşık 30 saatte ancak detaylarına inebildiğim devasa dünyası, sayısız aktivitesi ve pürüzsüz oynanışı ile Diablo 4 beklentilerimi inanılmaz karşıladı. Uzun süredir tecrübe ettiğim en iyi hikayelerden ve sinematik sunuma sahip oyunlardan birisi olmakla beraber, kapsamı ve çeşitliliğiyle adeta “ömrümü bırakabileceğim” bir oyun olduğunu bana bu kadar kısa sürede kanıtlamayı başardı. Gelin hep birlikte şu akıllara zarar oyunun detaylarını inceleyelim.
Hikayesi, dünyası ve ayrıntı seviyesiyle bir başyapıt: Diablo 4 İnceleme
Blizzard’ın karşımıza her 10 yılda bir çıkarmaya başladığı Diablo serisinin son oyunu, baştan aşağı harika olmuş. Gerek hikayesiyle, gerek ise bu hikayeyi sunma şekliyle oyuncuyu ekranın karşısına bağlayan bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Tabii serinin hiçbir oyunu en ön plana hikayeyi koyarak gelmediğinden, oynanış kısmındaki beklentim daha yüksekti. Onun da fazlasıyla karşılandığını söyleyebilirim. Önce hikayesi ile başlayalım.
İnsanoğlunun hırsı, Elias ile Lilith’e yaradı ve cehennemin kapıları açıldı
Daha önce yayınlanan sinematik fragmanda da gördüğümüz gibi hikayenin temeli, bir grup insanın altın aramak uğruna Korunak’ın karanlık noktalarına giderek Elias’ın -eski bir Horadrim- tuzağına düşmesiyle sonuçlanıyor. Sonrasında Elias, bu insanların kanını kullanarak Korunak’ın annesi Lilith’i çağırıyor. İşler, Lilith geldikten sonra daha da çığırından çıkmaya başlıyor.
Korunak’ın annesi Lilith ve babası Inarius’un, bu dünya için farklı planları var. Biz de kendimizi bu planların ortasında kalmış halde buluyoruz. Lilith, güçlenip baş şeytanları Korunak’a getirmeye çalışırken Inarius kendisinden beklendiği gibi yan gelip yatmaya devam ediyor. Gezgin olan biz, Horadrimler ile Korunak’ın bataklığa sürüklenmesini engellemeye çalışıyoruz.
Son yılların en iyi “ana kötüsü” ödülü her iki anlamda da Lilith’e gidiyor
Bazı oyunlarda ana kötü rolündeki karakter çok iyi tasarlanmıştır ve söyledikleri sonunuzu getirecek olsa bile anlamaya çalışırsınız ya… İşte Diablo 4’ün Lilith’i de o derinlikte ve etkileyicilikte bir karakter olmuş. Son yıllarda gördüğüm en inandırıcı kötü karakterin kendisi olduğunu söyleyebilirim. Gerek diyalogları, gerek seslendirmesi, gerekse karakterin oturmuş kişiliği ile Blizzard bizi sonunda ana düşmanımıza da aşık etmeyi başardı.
Tabii sadece Lilith değil, ana hikayedeki hemen hemen her karakterin kendi içerisinde bir derinliği var. Bu da aslında hikaye görevlerini yapmadığınız zamanlarda dünyayı kurtarmakla mükellef olmayan diğer NPC’lerin ne kadar sığ yaşantılar sürdürdüğünü gözler önüne seriyor. Her iki tarafın da kendisine göre dertleri var ve bilin bakalım bütün bu dertleri kim çözüyor? Evet, hepsinin peşinden biz koşturuyoruz.
Görevleri, Diablo 4’ü “birbirini tekrar eden vasat MMORPG oyunu” sınıfından ayırıyor
Ana hikaye görevlerinde ilerledikçe sizden farklı mekanlara gitmeniz, farklı şeyler yapmanız isteniyor. Hatta daha önce hiç görmediğiniz bazı mekanikleri bir görev için bir defalığına kullanıp, sonra tekrar unutabiliyorsunuz. Örneğin bir kapıyı açmak için üzerindeki yılan figürünün iki gözünü bulup getirmeniz gerekiyor. O kapıyı açıktan sonra, gözleri bulup yerleştirmek için tıkladığınız o sistemi bir daha görmüyorsunuz. Sadece o görev için standart işlerin dışına çıkılıp böyle küçük bir ayrıntı tasarlanmış ve oyunda bunlardan binlercesi var.
Karakter oluşturma ekranı detaylı değil ama yeterli – Diablo 4 inceleme
Karakterinizi oluştururken incik cıncık her şeyine kendiniz karar veremiyorsunuz. Ancak her ara sahnede kendi karakterinizi de tüm detaylarıyla görme şansınız oluyor. Eğer Diablo 4 incelemesinde bir şeyden yana şikayet etmem gereken bir kısım olsaydı o da bu olurdu fakat karakterinizin görünümünü daha sonra kozmetiklerle de özelleştirebildiğiniz için aslında suratını nasıl ayarladığınızın pek bir önemi kalmıyor. Etraftan düşürdüğünüz zırhları, miğferleri demircide parçaladığınızda onların görünümlerinin kilidini açıyorsunuz. Bir süre sonra kendi havalı setinizi oluşturup onu kullanmaya başladıktan sonra karakterinizin kara kaşı, kara gözü pek bir önem ifade etmiyor.
Her nefeste gelişimi hissettiriyor ve bunu yapmayı neredeyse hiç kesmiyor
Oyuna ilk başladığınız andan itibaren yeni yetenekler, özellikler, geliştirmeler ve bunun gibi bir yığın içerik görmeye başlıyorsunuz ve ben ilk 30 saatte bunların kesildiğini hiç görmedim. Henüz 50. seviyeye ulaşıp “Mükemmeliyet” kısmına geçmeden bile oyun bana karakterimin geliştirip kendi oyun tarzıma göre özelleştirebileceğim onlarca farklı kısmını sunmuş durumda. Her yeni geliştirmede bunun savaş alanına da yansıdığını sonuna kadar hissediyor ve avantajınıza kullanarak oynanışın keyfini çıkartmaya başlıyorsunuz.
Oyunun başlarında Diablo 4’ün oynanış mekanikleri henüz çok zayıf olduğunuz için sığ hissettirse de ilerledikçe öyle güzel dallanıp budaklanıyor ki bir yerden sonra “güç zehirlenmesi” yaşayarak kendinizi daha fazla özelliği açmak için aynı zindanı 5 kez yaparken buluyorsunuz.
Dünyasındaki ayrıntı seviyesi çok az oyunda var
Diablo 4’ün devasa bir dünyası var ve Blizzard, Korunak’ın her köşesini ilmek ilmek işlemiş. Bazen hiçbir ana görevde işinizin olmadığı bir yerden geçerken bir yan göreve, dünya etkinliğine ya da orada bulduğunuz bir cesette bahsi geçen bir hikayeye maruz kalıyorsunuz. Bu ayrıntı seviyesi, Diablo 4’ün devasa dünyasını adım adım dolaşmaktan hiç sıkılmayacakmışım gibi hissetmeme sebep oldu diyebilirim.
Bununla birlikte oyunun dünyasında sürekli yapacak bir şey bulabiliyorsunuz. Hiçbir şey yapmasanız bir bölgeden geçerken aniden etrafınızı düşmanlar sarıp ortalarında bir “dünya bossu” görme şansınız var. Bu dünya bossları da size ilerleyen aşamalarda eşyalarınızı geliştirmek için kullanmanız gerekecek önemli materyalleri ve enderlik seviyesi yüksek eşyaları sağlıyor. Sadece bir yerden başka bir bölgeye hızlı seyahat kullanmadan giderken seviye atlayabiliyorsunuz.
Korkutan optimizasyon sorunları ya da hatalardan arınmış bir deneyim
Diablo 4 incelemesinin teknik tarafına geçtiğimize göre artık oyun çıkmadan önceki endişelerimden koparak sizlere yaşadıklarımı anlatabilirim. Geçtiğimiz ay güncelleme fırsatı bulduğum sistemimin oyunu sular seller gibi çalıştıracağını bilerek o özgüven ile girdim. Beklediğimi de aldım. Ancak fark ettim ki oyun, eski bilgisayar sistemimde de harika şekilde çalışabilirmiş. Neredeyse hiçbir görsel hata, optimizasyon problemi ile karşılaşmadım. İlk seferinde acemiliğime gelip sürücü yazılımını yüklemeden girdiğim için oyun sadece bir kez çöktü. Bunun dışındaki tüm sorunlar benim internet bağlantım nedeniyle yaşandı.
Oyunun performansı harika ve son zamanlarda çıkan en sorunsuz oyunlardan birisi olduğunu söyleyebilirim. Takdir edersiniz ki bu yıl PC platformuna çıkan oyunların neredeyse yarısından fazlası artık kronik hale gelen performans sorunlarıyla boğuştu. Diablo 4 için gelen ilk güncellemeler ise olması gerektiği gibi oyunun hatalarını çözmek yerine, dengeleme unsurlarını ayarlamak için geldi. Bu anlamda Blizzard’ı ayakta alkışlamak gerekiyor. Zira böyle kapsamlı bir oyun yapıp hataları en minimal düzeyde tutmak herkesin harcı değilmiş, onu gördük.
Kapalı betasında uzun uzun sıra bekleyenlerin aksine, Ultimate Edition için erken erişime açılır açılmaz oyuna girdim ve hiç sıra beklemeden sunuculara katılabildim. Yani Blizzard, kapalı betaları iş olsun diye yapmayıp dersine iyi çalışmış ve lansmana güzel hazırlanmış. Tabii asıl sınavları yarın başlıyor, bakalım ondan da geçebilecekler mi?
Sinematikleri uç uca ekleyip film izler gibi izleyebilirsiniz
Diablo 4 incelemesinin daha önceki kısımlarında da belirttim ancak buna bir paragraf açmak gerekirdi. Sinematik ara sahnelerin kalitesi oyunun ilerleyen bölümlerinde bile bir an olsun düşmüyor. Lilith’in bütün endamı ve şeytanlığıyla karşımıza çıktığı ara sahnelerin tamamında kalite üst düzeydi. Cidden bütün sinematikleri uç uca ekleyerek uzun metraj bir film uzunluğunda inanılmaz bir deneyim oluşturabilirsiniz.
Öte yandan müzikler ve kullanılan renk paleti, Diablo evreninin güzel bir yansıması olmuş. Şeytanın şeytan, meleğin melek, insanın da insan gibi karşımıza çıkmasıyla kimin ne renk olduğunu hemen ayırt edebiliyorsunuz. Diyaloglar ustaca yazılmış, yerelleştirmesi çok güzel yapılmış bir hikaye anlatımıyla oyun sizi evrenin içerisine çekmeyi başarıyor. Eğer siz de benim gibi seriyle daha önce haşır neşirliği olmamış ancak internetten araştırarak evren hakkında az da olsa bir şeyler öğrenmişseniz, içine dalmamanız işten bile değil.
Tekrara düşmesi gereken ama bir türlü düşemeyen o muazzam yapı
Genelde bu tür ARPG oyunlarında zindanları birden çok kez yapabilmeniz, bu mekanikleri tekrara düşüren unsurlar olur. Genelde böyle olması da gerekir çünkü burada tekrara düşmesini engellemenin çok geçerli bir yolu yoktur. Diablo 4 her nasıl başarıyorsa her zindanda size farklı bir deneyim yaşatmayı başardığı gibi aynı zindanı birden çok kez yaptığınızda da “hadi yapayım da bitsin” moduna düşmenizi engellemeyi başarıyor.
Yine de açık dünya etkinlikleri konusunda artık yanından geçerken “galiba bu da önceki gibi” diyerek uzaklaşmanızı sağlayacak şekilde tekrara düşebiliyor. Sadece açık dünya etkinlikleri özelinde içeriğin biraz yetersiz kalmış olabileceğini düşünüyorum.
Türkçe dil desteği kısmına değinmeden geçemezdim
Bu kocaman evren ve kocaman dünyada karşılaşacağınız her şeyin, her kelimenin Türkçe olması muazzam bir haz. Hem seriye aşina olmayan oyuncular için hikayeye ısınma sürecini kolaylaştırıyor hem de o kadar derin gelişim ve özelleştirme mekaniklerinin oyunculardaki öğrenme eğrisini hızlandırıyor.
Diablo 4’ü Türkçe oynarken aklımın bir köşesinde hep “şu oyunlar da Türkçe olsaymış bin kat daha zevkli olacakmış” ve “iyi ki Türkçe dil desteği var, yoksa işimiz zordu” düşünceleri geçip durdu. Blizzard’a da buradan Türk oyuncusu adına teşekkür etmiş olalım.
Oyunun fiyatı konusunu eleştirebilmeyi çok isterdim fakat yine de bizim için yapabileceklerini yaptıklarını düşünüyorum. Fiyatı bunun aşağısına çekmek, Türkiye pazarının getirilerinin de ciddi şekilde düşmesi anlamına gelecektir. Zira pazar getirisi düştüğünde oraya yapılan yatırımlar da düşer. Bu konuda ne bizim ne de Blizzard’ın elinden daha fazlası gelirdi…
Uzun lafın kısası
Diablo 4 incelemesi bundan onlarca kat daha uzun sürebilirdi fakat Türkiye’deki okur alışkanlıklarına dair edindiğim deneyimler, çok uzun içeriklerin fikir verme gücünün kaybolduğunu gösteriyor. Bu nedenle lafı çok da uzatmadan size anlatmam gereken elzem kısımları anlatıp çekiliyorum.
Özetle Diablo 4, serinin namına yakışan, sektör standartlarını yeniden belirleyebilecek ve her ARPG severin kesinlikle oynayabileceği bir oyun olmuş. Serinin önceki oyunlarını hiç oynamamış olmama rağmen beni kendisine aşık etmeyi başardı ve muhtemelen günlük rutinim içerisinde artık “Diablo 4 oynamak” gibi bir eylem de bulunacak.
Blizzard’ın başyapıtından size aktaracaklarım şimdilik bu kadardı, eğer oyuna başlamak istiyor fakat öncesinden bilgi sahibi de olayım diyorsanız, buradan ilgili rehberimize göz atabilirsiniz.