Dragon’s Dogma 2 incelememize hoş geldiniz. Capcom’un yakın zamanda piyasaya sürdüğü devam oyununu bir süredir oynuyordum ve yaklaşık 40 saatin ardından oyunu bitirerek karşınıza çıkma fırsatına eriştim. Vermund’un sık ormanlarında, Battahl’ın kurak çölünde ve vahalarında savaştım, muğlak olanı alt ettim ve kalbimi geri aldım. Serüven üzerine serüven yaşadım ve nihayet buradayım. Merak edenler için yeni oyunun neleri iyi yaptığını ve elbette neleri kötü yaptığını detaylarıyla anlatacağım. Öyleyse, gelin birlikte Capcom’un yeni RPG’sini inceleyelim.
Arisen, uyan oğlum sabah oldu
İlk oyunu oynayanlar bilecektir ancak bilmeyenler için serinin genel yapısından biraz bahsetmem gerektiğini düşünüyorum. Dragon’s Dogma oyunlarında ana karakterimizin ismi “Arisen” olarak geçer. Bu ismi de ancak bir ejderha sizin kalbinizi çalıp giderse elde edebilirsiniz. Yani bir ejderha ile dövüşecek kadar yürekliyseniz, ejderha da gözünü direkt yüreğinize dikiyor diyebiliriz. Arisen olduktan sonra da belli başlı yeteneklere sahip oluyoruz. Oyunun dünyasında farklı alemlerden gelen insan görünümlü canlılar var ve bunlara “Pawn” deniyor. Türkçe “Piyon” olarak kullandığımızda da anlamı değişmiyor aslında. Bu nedenle böyle kullanacağım.
Arisen, Piyonları dilediği gibi çağırabiliyor ve partisine davet edebiliyor. Bunlardan bir tanesini -kendisi ana Piyon olur- tıpkı kendi karakterimizi oluşturduğumuz gibi biz oluşturuyoruz. Sınıfını seçiyor, görünümünü ayarlıyor ve partimizin demirbaşı haline getiriyoruz. Diğer iki yoldaş için de dilersek diğer oyuncuların Piyon karakterlerini partimize çağırabiliyor, dilersek de Capcom’un oluşturduklarını kullanabiliyoruz. Toplamda 4 karakterden oluşan partimiz tamamlandığında, artık oyunun hikâyesi ve bizim için sakladığı serüvenler için hazır oluyoruz.
Hikâyesi iyi fakat anlatı değil: Dil ağır ve sunum zayıf
Dragon’s Dogma 2 hikaye bakımından “burası benim en güçlü olduğum nokta” diyen bir oyun değil. Ana ve yan görevler kendi içerisinde belirli bir akışa sahip olsa bile genel maksatlarının oyuncuyu A noktasından B noktasına taşımak olduğunu hissettiriyor. Tabii böyle dediysem, senaryonun ilgi çekici hiçbir noktasının bulunmadığından bahsetmiyorum. İçerisindeki entrikalar, dolambaçlar ile merak uyandıran bir senaryosu olsa da Dragon’s Dogma 2 maalesef anlatı tarafında sürükleyiciliği yakalayamamış.
Tahtından edilmiş, entrikaların kurbanı olmuş ve ihanetlerle yoğurulmuş bir Arisen olarak başladığımız hikâye, bizi farklı farklı aksiyonların içine sürüklüyor. Hakkımız olanı yeniden elde etmek için verdiğimiz bu mücadele boyunca çeşitli dönüşler, entrikalar ve kurnazlıklarla karşılaşıyoruz. Ancak bunların oyuncuya sirayet etmesi konusundaki en önemli husus olan hikâye anlatımı, görevini layığıyla yerine getiremiyor.
Basit diyalog sinematikleri dışında senaryo boyunca ciddi çok az sinematik ara sahne ile karşılaşıyoruz. Onların da sinematik açıdan kalitesini pek beğendiğimi söyleyemem. Kalan diyalog sinematikleri esnasında da ekrandaki kompozisyona değil, altyazılara bakmak durumunda kalıyoruz. Çünkü oyunun kullandığı İngilizce, oldukça ağır ve kadim bir dil gibi yankı ediyor. Oyunda sık sık “naught, thy, thine, thou, ye” gibi artık ana dili İngilizce olan insanların bile kullanmadığı kelimelere rastlayacaksınız. Bu da hikâyenin özellikle çok iyi İngilizce bilmeyen oyunculara nüfuz etmesini gerçekten zorlaştırıyor. Oyunda hali hazırda Türkçe dil desteği de bulunmadığından, anlamak için en iyi seçeneğiniz bu ağır İngilizce ile oynamak.
Dili ve anlatımı dışında, oyunun karakterleri ile de güçlü bağlar kurmak oldukça zor. Oyunda birkaç ikonik karakter ile tanışsak dahi onlarla gerçekten yeteri kadar zaman geçirmişiz gibi hissedemedim. Sanki Capcom, oyundaki hikâye karakterleri yerine partimize aldığımız Piyonlar ile bağ kurmamızı istediğinden bu tarafın musluğunu biraz kısmış gibi hissettim. Aslında bu durum da hoşuma gitti diyebilirim. Partimdeki Piyonlar sürekli değişse bile genel olarak çoğuyla bağ kurabildiğimi ve aynı macerayı paylaştığımı hissettim. Bu da oyunun sürükleyiciliğini büyük ölçüde destekledi ve daha “gerçek” bir şey yaşıyormuşum gibi hissetmemi sağladı.
Hikâye tarafını özetleyecek olursak, Dragon’s Dogma 2’den souls-like oyunlara benzer, çok aleni olmayan bir anlatı bekleyebilirsiniz. Ancak oyunun asıl olayının senaryosu olmadığının apaçık ortada olduğunu da unutmayın.
Görevler seyahat ettirmek, seyahatler ise anılar biriktirmek üzere tasarlanmış
Dragon’s Dogma 2 incelememin şu ana kadar çok pozitif yönde gitmediği dikkatinizi çekmiştir. Tabii önce puana bakıp sonra okumaya başladığınızı varsayarak şu anda puanı sorguladığınızı da biliyorum. Endişelenmeyin, zehri en başta attığım için bundan sonra oyuna neden bu kadar yüksek puan verdiğimi anlattığım kısma geçtik.
Dragon’s Dogma 2’de görevlerin asıl maksadı, bizi bir yolculuğa çıkarmak. Bu oyunda güvenli bölgeden dışarıya adımınızı atar atmaz sizi neyin beklediğini asla bilemezsiniz. Ben, 40 saatlik oyun deneyimim boyunca beklediğim çok az şey yaşadım. Başıma gelenler büyük ölçüde sürpriz oldu ve şehirden bir görev veya keşif için her ayrılışımda, şehre tekrar geldikten sonra arkadaşlarıma 10 dakika boyunca anlatabileceğim keyifli anılar biriktirdim. Dragon’s Dogma 2 açık şekilde yolculuk serüvenleri üzerine kurulmuş bir oyun ve dünyasına sonuna kadar maruz kalmanız için elinden geleni yapıyor.
Oyun size sunduğu hiçbir serüvenden eliniz boş dönmenize izin vermiyor. Senaryo akışı haritanın kısıtlı bir bölgesini kapsıyor ve geri kalanı sizin yeni maceralara atılıp anılar biriktirmeniz için hikâyenin dışında bırakılmış. Tabii ki burada da maruz kalabileceğiniz yan görevler, küçük hikâyeler bulunuyor fakat asıl odak, sizin burada kendi hikâyenizi oluşturmanıza verilmiş.
Örneğin, ana senaryoda bahsi bile geçmeyen bir bölgede Elfler yaşıyor. Oyun boyunca eğer buraya gitmediyseniz ne onların varlığından haberdar olabiliyorsunuz, ne de size sunabileceklerinden. Hasbelkader yolunuz düşse veyahut planlayarak oraya seyahat etseniz bile vardığınızda, sizi daha büyük bir gizem bekliyor. Çünkü Elfler kendi dillerini konuşuyor ve siz konuştuklarından bir kelime bile anlamıyorsunuz. Kendi demircileri, zırhçıları ve kuytuda saklanmış bir şehirleri var. Buradaki kaynakları kullanmak için Dragon’s Dogma 2’de Elf dilini nasıl öğrenebileceğinizi bilmeniz gerekiyor. Ana döngü ile alakası olmayan bu bölge tamamen sizin keşfetmeniz ve gizemini çözmeniz için bırakılmış. Bu denli büyük ve derin bir içeriğin temel oyun döngüsüne dahil edilmediği oyunların sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Dragon’s Dogma 2’de hikâye gereği Arisen olsanız da dünyasında yaşayan bir NPC’den çok farkınız yok. Aynı şeylere maruz kalıyor, dünyasını aynı düzeyde biliyor ve aynı yollardan geçiyorsunuz. Burada bizi NPC’lerden farklı kılan şey, elimizdeki güç sayesinde bu dünyanın tamamını keşfedebiliyor olmamız. Yani Dragon’s Dogma 2, hikâye görevlerini bitirip rafa kaldırabileceğiniz türden bir oyun değil. Eğer böyle oynayıp bitirmeye çalışırsanız, muhtemelen oyundan alabileceğiniz potansiyel lezzetin %90 kadarını kaçırmış olacaksınız.
Aksiyon güzel fakat düşman yelpazesi genişleyebilirmiş
Dragon’s Dogma 2’nin aksiyonu gerçekten kendisine has ve güzel bir yapıya sahip. Büyük düşmanları birkaç kez acı içerisinde alt ettikten sonra zayıflıklarını öğreniyor, bir dahaki karşılaşmada bunlara çalışıyor ve daha kolay şekilde alt ediyoruz. Küçük düşmanlar görece daha basit bir yapıya sahip ve daha kalabalık şekilde karşımıza çıkıyorlar. Karakterlerin vuruşları oldukça tok ve gerçekten iyi darbe attığınızı doğrudan hissettiriyor. Ancak bütün bunlar arasında hafif gözümün aradığı bazı şeylerin olduğunu söylemeliyim.
Öncelikle, büyük düşmanlar konusunda oyun oldukça zengin bir yelpazeye sahip olsa da minyonlar diyebileceğimiz küçük düşmanlarda bu çeşitlilik daralıyor. Vermund’da goblinler ile savaşırken, Battahl’da bunların ismi değişiyor ancak dövüş tarzları ve görüntüleri büyük ölçüde birbirine benziyor. Dolayısıyla, farklı bir düşman ile savaşıyormuş gibi hissedemedim. Aynı şey diğer düşman türleri için de geçerli. Biyomlar arasında farklar olsa da genel şemaları birbirine çok benzeyen küçük düşmanlar bir süre sonra sürekli aynı şeyi kesiyormuşum gibi hissettirdi.
Aynı zamanda oyunun senaryosu gereği karşılaştığımız bazı düşmanlar, çok hafife alınmış. Örneğin, Arisen olarak kaderimiz olan ve alt etmek zorunda olduğumuz ejderha ile girdiğimiz savaşın, haritada herhangi bir küçük ejdere karşı verdiğimiz mücadeleden pek bir farkı yok. Yine oyunda bir kez gördüğüm devasa ve hareketli bir heykel ile savaşırken de aslında pek savaştığımı hissetmedim. Bunlar biraz basite indirgenmişti ve açık dünyada yaşadığım serüvenlerden daha zorlu bir çatışma hissi yaşatmadı. Sanırım biraz daha derin savaşlar olsalardı çok daha mutlu ayrılabilirdim.
Piyonların işlevselliği muazzam, hayal takımınızı kurma motivasyonu aşılıyor
Oyunun ana elementlerinden birisi olan Piyonlar, müthiş derinlikte tasarlanmış. Her biri nevi şahsına münhasır yeteneklere sahip olan bu karakterler, partinizde isteğiniz doğrultusunda belli görevlerde kullanılabiliyor. Örneğin, oyunda sizden daha ileride bir oyuncunun Piyon’u ile seyahat ederken, sizin geçtiğiniz yerden daha önce ilk sahibiyle geçtiği için size ufak tefek tavsiyeler verebiliyorlar. Haritada gözünüzden kaçabilecek bir yere “Efendim, ben burada bir X biliyorum, dilerseniz sizi ona götürebilirim” diyerek rehberlik edebiliyorlar. Piyonları “Git, Etrafıma Toplan, Bekle, Yarım Et” gibi dört komutla yönetiyoruz. Eğer rehberlik etmek isteyen bir Piyon varsa “Git!” dediğinizde size söylediği yere doğru koşmaya başlıyor. Takip ederek bahsettiği şeyi bulabiliyorsunuz.
Bunun dışında her piyonun pasif özellikleri var. Bazıları envanter yönetimi konusunda size yardımcı oluyor ve alınan nesneleri parti arasında eşit olarak dağıtarak sizin ağırlık limitini geçmenize izin vermiyor. Bazı Piyonlar ise etrafta topladığınız materyalleri işleyerek envanterinize iksir olarak ekliyor. Sürprizi kaçırmamak için bazı Piyonların işlevlerinden bahsetmeyeceğim ancak onları verimli kullanmak, Dragon’s Dogma 2 oynarken kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliklerden birisidir diyebilirim.
En tuzlusuna geldik: Performans
Dragon’s Dogma 2 tasarımsal anlamda gerçekten şahane bir oyun olduğunu hissettirse de teknik anlamda birçok büyük eksikliği var. Bunlardan en önemlisi ve en can alıcısı ise kesinlikle performansı. Açık dünyada dolaşırken pek kendisini hissettirmese de kalabalık mekanlara ve şehirlere girildiğinde kare hızı yerlere dökülüyor. Benim Ryzen 5600X & RX 6650XT sistemimde açık dünyada sabitlediğim 60 FPS değeri yerini korurken, şehirlere girildiğinde 25-35 arası değerlerde seyrediyor. Oyunun bu mekanlara göre tutarsız performansı özellikle şehre bir yaratık saldırdığında ziyadesiyle can sıkıcı olabiliyor.
Ben bu performans sorunlarıyla başa çıkabilmek için en optimum ayarları yapıp -ki bunlardan Dragon’s Dogma 2 FPS arttırma rehberinde de bahsettim- elimden geleni denesem de ne yazık ki tam anlamıyla önüne geçemedim. Elimdeki en güçlü seçeneğin güncelleme beklemek olduğunu anladığımda bunun gerçekten ciddi bir sorun olduğunu fark ettim. Bu nedenle, eğer gerçekten güçlü bir bilgisayarınız yoksa Dragon’s Dogma 2’nin performansının güncellemelerle iyileştirildiği doğrulanana kadar rafa kaldırmanız gerekebilir.
Bunun dışında diğer oyuncuları rahatsız ettiğini gördüğüm bazı hususlar var fakat bunlar beni o kadar rahatsız etmedi. Oyunun tek kayıt dosyasına izin vermesi, aslında incelemenin önceki bölümlerinde bahsettiğim gibi “siz dünyada yaşayan bir karaktersiniz” kaygısından ötürü geliyor gibi hissettirdi. Bu halinden de memnun kaldım açıkçası. Yine de güncellemelerle yeni oyuna başlama seçeneği geleceği doğrulandı, dolayısıyla yamalardan sonra bu artık hoşlanmayanlar için de bir sorun haline gelmeyecek.
Öte yandan Dragon’s Dogma 2 oynarken oyun bozan hiçbir hataya denk gelmedim. Oyunum yalnızca bir kez çöktü ve o da benim kabahatim olabilir. Zira oyun açıkken, arkada işlemci yükü yüksek olan birkaç uygulama daha açık kalmıştı ve şehre girmemle birlikte bu uygulamalardan soluksuz kalan işlemcim dayanamadı ve oyun çöktü. Bunun dışında da herhangi bir çökme sorunu yaşamadım. Ufak tefek hatalar görsem de -genelde Piyonların yol bulma çabalarından kaynaklanıyorlardı- bunlar beni o denli rahatsız etmedi. Yani muhtemelen Capcom’un QA takımının “minor bug bunlar” diye işaretlediği ve geliştirici ekibin önceliği diğerlerine vererek es geçtiği ufak şeylerdi.
Dragon’s Dogma 2’nin dünyası harika tasarlanmış
Dragon’s Dogma 2’nin dünyası, kıvrımlı yollarının her köşesinde sizin için manzaralar barındırıyor. Bunlar grafik motorlarının gücüyle beslenmiş çılgın gerçekçi manzaralar değiller. Bölüm tasarımcılarının sanatsal kaygılarını açıkça ortaya koyan yapısal manzaralar olarak karşımıza çıkıyor. Yani tepeden bakınca karşında yüksek poligonlu sayısız ağaçtan oluşan fotogerçekçi bir orman değil de taşı toprağı detaylıca tasarlanmış, güneşin doğuşu ve batışı hesaplanarak ustaca yerleştirilmiş bir uçurum ve tepecikler görebiliyorsun. Bu da oyunun dünyasında keşif turları atarken beni devam etmeye ve o güzelliği tadını çıkarmaya motive eden şeylerden birisiydi.
Dünyası, size sakladığı serüvenler dışında çok katmanlı bir yapıya sahip. Bazen bir yan görev ile dahi alakası olmayan bir mağara bulup içeriyi keşfetmek için Piyonlar ile birlikte atılmak isteyebilirsiniz. Daha önce de dediğim gibi hiçbir serüvenden eliniz boş dönmediğiniz gibi, içeriye girerken bundan da mutlu ayrılacağınızdan şüphe duymuyorsunuz.
Dünyanın boyutu ve seyahat ile ilgili birçok eleştiri gördüm. Capcom, Dragon’s Dogma 2’nin dünyasını yaya seyahat edilecek şekilde tasarlamış. Devasa bir dünya olsa da herhangi bir binek ile muhtemelen bu büyüklük hissini çok kolay saf dışı edebilir ve haritadaki küçük detayları bu hızlı seyahatler sırasında kaçırabilirdik. Evet, yaya olarak bir yerden bir başka noktaya ulaşmak biraz uzun sürse de bir noktadan her dönüş, oraya varışınız kadar macera potansiyeli taşıyor.
Ayrıca, merak edenler için size bu incelemeyi hazırladığım esnada oyunu 40 saatten fazla oynadım ve hızlı seyahat için kullanılan “Ferrystone” eşyasından yalnızca bir kez kullandım. Bunun dışında seyahatlerimi yaya olarak ya da “Ox Cart” adı verilen öküz arabaları ile yaptım. Ox Cart ile seyahat etmek de bir çeşit hızlı seyahat sayılabilir. Zira bindikten sonra zamanı ileriye alarak varış noktasına kadar ilerletebiliyorsunuz. Tabii yolda arabanıza bir canavar saldırıp onu parçalarsa bu durum yarıda kesiliyor ve artık bir arabanız olmadığı için yine tabana kuvvet ilerlemek zorunda kalıyorsunuz. Seyahat ve serüvenlere bu kadar önem veren bir oyunun içerisinde güvenli ve güvensiz şekilde iki hızlı seyahat opsiyonu bulunması da bence tasarımsal olarak iyi bir karar olmuş.
Çok konuşulan MTX konusu hakkında kısa bir paragraf
Çok konuşulduğu için kısaca bahsedip meraklı oyuncuları aydınlatayım; oyunun hikâyesini bitirdim ve hala oyun içi mağazanın nasıl göründüğünü bilmiyorum. Çünkü hiçbir mikro satın alıma ihtiyaç duymadım, duyacağım gibi de görünmüyor. Zira onlar, işleri hızlandırmak isteyen, keşfetmeye ve bu materyalleri bulmaya vakti olmayan oyuncular için kolaylık olması açısından satılıyor gibi görünüyor. Bundan rahatsızlık duymadım, hatta vakti olmayanlar için bir seçim olarak bırakılmasına sempati duydum diyebilirim. Oyun hiçbir noktada beni mağazaya yönlendirmedi ve bunları satın almaya telkin etmedi. Yani niyetin iyi olduğu aşikar.
Uzun lafın kısası
Velhasıl kelam, Dragon’s Dogma 2 hikâyesini bitirip kenara koyabileceğiniz bir oyun değil. Bu şekilde oynamaya kalktığınızda, içinizdeki kâşifi örselemiş olursunuz ve muhtemelen vasat bir deneyim elde edersiniz. Ancak kendinizi dünyanın bir parçası olarak düşünüp, buna göre hareket eder ve gördüğünüz tüm detayları tüketmeye çalışırsanız, onlarca, belki de yüzlerce saat sürecek harika bir maceranın içine atlamış olursunuz.
Performanstan yana şu anda ciddi sorunları olsa da bunun düzelmesi halinde, Dragon’s Dogma 2 yeni ömürlük RPG oyununuz olabilir. Oynamaya başladığım günden beri sosyal medyada arkadaşlarım ile oyun hakkında konuşup, maceralarımızı paylaşıp sadece oyun içinde değil, oyun dışında da muhteşem vakit geçirmeme vesile oldu. Bu nedenle Dragon’s Dogma 2 benim için unutulmaz maceralardan birisi oldu ve siz bu incelemeyi okurken ben hala kendisini oynuyor olabilirim.
Eğer uzun serüvenlere hazırsanız ve içinizdeki kâşif, kalbinizin kapılarını çalmaya devam ediyorsa Dragon’s Dogma 2 kesinlikle şans vermeniz gereken oyunlardan birisi olmuş. İncelemede sizlerle paylaşacaklarım bu kadardı, elbette oyun hakkında merak ettiklerinizi yorumlar kısmında benimle ve diğer sevgili okurlarımızla paylaşabilirsiniz. Bir başka incelemede daha görüşmek dileğiyle, sevgi ve oyun ile kalın.