Absürd hikâyesi ve ilginç yapısıyla dikkatimizi çeken, 11 Bit Studios’un yeni oyunu INDIKA incelemesine hoş geldiniz. Alternatif bir Rusya’da, 19. yüzyılda geçen senaryosu ve karakterleri ile ilginç bir yapıya sahip olan bu oyunu, çıkmadan önce oynayıp bitirdim. Sinematik anlatının ön planda olduğu ve bazı filmleri çağrıştıran karmaşık yapısıyla oldukça ilgi çekici bir oyun ile karşı karşıyayız. Gelin bu enteresan oyunun kapsamını, sunduğu deneyimi ve içerisinde barındırdığı absürdlüklere birlikte göz atalım.
INDIKA çok garip bir oyun, Tolstoy’un Nasreddin Hoca’nın sarığını çalıp kaçması gibi düşünebilirsiniz.
Aranızda filmlerle arası iyi olanlar var ise vaktiyle “A Girl Walks Home Alone at Night” filmini izlemiş olabilir. INDIKA oynarken gözümün önünde sık sık bu filmdeki gariplikler canlandı ve bu durum oldukça hoşuma gitti. Oyuna ismini aklında şeytan ile yaşayan bir rahibe olan Indika veriyor. Bütün rahibe kız kardeşlerin kötü davrandığı, içindeki şeytan ve kendisi ile büyük sorunları olan ve herkesin bunun farkında olduğu ana karakterimiz, bu yükü omuzlarında taşımakta oldukça güçlük çekiyor.
Oyunun başında herkesin bana bir pislikmişim gibi davranması açıkçası biraz rahatsız etmişti. Sonra bu rahatsızlığın aslında tam da verilmek istenen duygu olduğunu fark ettim. Nerede bir ayak işi varsa bizi gönderiyor, manastırın içine girmememiz için oldukça büyük bir çaba sarf ediliyordu. Hatta sanırım aynı kaygıyla, oyunun hemen başlarında tam 5 kez kuyudan su çekip, götürüp fıçının içine dökmem istendi. Şu anda kulağa garip gelebilir fakat bunu yapmam tam 7 dakika sürdü. “Bu kadar uzun sürdüğüne göre arkasında geçerli bir sebep olmalı” diye düşündüm. Zira vardı da. Öyle ki INDIKA, içerisindeki birçok duyguyu sırasıyla oyuncuya vermeye hazır bir “duygu çorbası” olmuş.
Bahtsız Rahibe Indika, yine manastırdan uzaklaştırılmak için bir göreve gönderiliyor. Eline bir mektup tutuşturularak bunu bir kilisenin pederine götürmesi isteniyor. Bu sayede manastırdan uzakta, şeytanını da alıp giderek bir süre ortalıktan kaybolması sağlanıyor. İşte burası oyunun temelini oluşturan ve serüvenin başladığı nokta. Tabii yolculuğun henüz başında bir asker kaçağı ile yolları kesişen karakterimizin yalnız kalmak gibi bir şansı başta olmadığı gibi, artık hiç kalmıyor. Ilya adındaki bu tek kolu olan, diğeri kangren olduğu için kullanamayan karakter ile senaryo temposunu bulmaya başlıyor.
Açıkçası, hikâyenin motivasyonunu güçlü bulduğumu söyleyemem. Hani bazı filmleri nereye varacağını hiç bilmeden, bir şey sizi öne doğru itmeden akışına bırakarak izlersiniz ya… İşte INDIKA’nın senaryosunu da bu şekilde deneyimledim. Tabii oynanışın içerisindeki bazı unsurlar size yer yer çeşitli meydan okumalar sunarak deneyimin monotonlaşmasını ve bu motivasyonun eksikliğini telafi etmeye çalışıyor.
INDIKA kaç saat sürüyor? İşte bu sorunun yanıtı biraz tatsız olabilir.
INDIKA’yı toplam 6 saatte bitirdim. Sinematik anlatının ön planda olduğu yoğun bir anlatı tasarımına sahip olsa da serüvenin biraz kısa olduğunu not etmek lazım. Zira ülkemizde video oyunlarını dolar kuruyla aldığımızı düşünerek bir hesaplama yaparsak, INDIKA sunduğu deneyimin yanında biraz masraflı bir oyun olacak. Henüz net fiyatlandırmasını bilmesek de kur farkı ve fiyatlandırma standartları oyun biter bitmez gözümde “evet bu gerçekten masraflı bir oyun” imajını çizdi.
Oyun tasarımı ve bölüm tasarımları konusunda klasik çizginin üzerine daha canlı bir renk ile yenisi çizilmiş
INDIKA içerisinde platform bulmacaları barındırıyor ve hikâyenin her aşamasında size birbirinden farklı 1-2 bulmaca çözdürüyor. Kendi kurgusal evrenindeki alternatif 19 yüzyıl teması ile oyunun yapısına uygun olarak tasarlanmış birçok farklı araç kullanmanızı sağlıyor. Bu bazen köprüleri kaldırıp birbirinin üzerine koyabileceğiniz bir vinç, bazen de devasa konserveleri üzerlerine tırmanabileceğiniz şekilde kaldırmanıza yarayan bir forklift(?) oluyor. Bulmacaların tasarımı noktasında devrimsel ve çılgınca bir şey yapılmamasına karşın içine eklenen yaratıcı unsurlar oldukça keyifli bir deneyim sunmalarını sağlıyor.
Bulmacaların üzerine inşa edildiği bölümler oldukça akıllıca tasarlanmış. Ne ilk kez The Talos Principle oynarmış gibi kafa yakıyor ne de çok kolay çözülüp açılarak o “ödüllendirilme hissini” elinizden alıyor. Orta şekerli -veya siz hangisini tercih ediyorsanız- bir Türk Kahvesi içer gibi “evet, sen bu bulmacayı çözebilecek kadar zekiymişsin, şimdi devam et” diyerek ağzınızda hoş bir tat bırakıyor. Bazen bir şeylerin yerini değiştirerek, bazen de dua edip ortadan ikiye bölünmüş bir ahırı tekrar birleştirerek yolumuza çıkan engelleri geçmeye çalışıyoruz. “Onu getir buraya tak, bunu götür şuraya yerleştir” gibi kahırlı bulmacalar yok.
Genel oyun tasarımı ise anlatı odaklı oyunlar çemberinin dışına çıkmıyor. Ekranda büyük bir yazı ile “Act I-II-III” yazmasa da hem hikâyenin gidişatı hem de bulunduğunuz ortamlar, bölümleri geçtiğinizi sessiz sessiz ifade ediyor. Basitçe temel döngüde bir bölüme girip, platform bulmacalarını geçip, bölümün sonunda bir sinematik ile uğurlanıyor ve sıradaki bölüme atlıyorsunuz. Sonra da bunları tekrar tekrar oyun bitene kadar yapıyorsunuz.
Matruşka gibi oyun içinde oyunlarla karşılaşabilirsiniz
Tabii ki de geliştirici stüdyo Kazakistan’da olduğu ve bundan önce de Rusya’da bulundukları için Matruşka benzetmesini yapmalıydım… Burada genel oyun tasarımına ek olarak, oynanış içerisine yedirilmiş belki de oyunun en büyük eşsiz satış noktasını es geçmemek gerekiyor; mini oyunlar.
Her bölümde olmasa da oyun deneyiminiz boyunca toplamda 3 kez sizi farklı mini oyunların içerisine sokuyor. Burada geçmişini bilmediğimiz fakat kafasının içinde bir şeytan ile yaşayan Indika’nın çocukluğundan, ergenliğinden enstantaneler ile karşılaşıyoruz. Her mini oyun farklı bir türde yapılmış ve oyunun sinematik görsel kalitesini bir anda pixel-art sanat tasarımına dönüştürüyor.
Mini oyunların birinde SNES döneminden kalmışa benzeyen bir yarış oyunu oynuyor, bir diğerinde ise 2D platformer deneyimi yaşıyorsunuz. Bu gerçekten oyunun kendisi kadar garip fakat senaryonun absürdlüğü yanında o kadar da sırıtmıyor. Odd Meter, stüdyonun isminin hakkını vererek oyunu bir gariplik sayacı gibi yapmış. Bu mini oyunlardan daha fazlası olsa sırıtmaz, hatta INDIKA’yı daha uzun bir serüven haline getirip oyun deneyimine katkı sağlayabilirmiş. Bu fikri ne kadar sevsem de çok daha fazlasına maruz kalamamış olmanın yarattığı hayal kırıklığını gizleyemiyorum.
Bu mini oyunlar ve etraftaki dini nesneleri inceleyerek puanlar da elde edebiliyoruz. Tabii oyun, her fırsatta size “bu puanlarla işin yok, boş iş bunlar” diyor. Gerçekten söylüyor. Fakat o puanları kullanarak ilerlediğiniz bir çeşit “ilerleme ağacı” da bulunuyor. Gerçi buralar çok karmaşık ve oyunun sürprizini kaçırabilecek şeyler olduğu için daha detaylı bahsetmemeliyim. Fakat oyun her yanına sinen o ilginç ve sıradışı olma kaygısını burada da gösteriyor.
Tik-Tak-Teknik’te neler var?
INDIKA, Unreal Engine teknolojisi ile geliştirilmiş bir oyun. Hepimiz artık biliyoruz ki bir oyun Unreal ile geliştirildiyse performansı ya çok iyidir ya da çok kötüdür. Neyse ki Odd Meter’ın yeni oyunu burada iyi tarafa geçmiş durumda. Oyun deneyimimin neredeyse tamamını 60 FPS kare hızıyla geçirdim ve gözüm ne daha azını gördü ne de fazlasını aradı. Bence hikâye odaklı üçüncü şahıs perspektifli oyunlarda bu değer idealdir. Zaten FPS’i de oraya sınırlamıştım. Belki de daha yüksek kare hızı değerlerine çıktığında tutarsızlıklar gösterebilirdi.
Performansa ek olarak, oyunda birkaç hata ile karşılaştığımdan onlardan da bahsetmeliyim. Örneğin bir bölümde, yanımızdaki yardımcı karaktere atanan bir görevin, tasarımın kritik bir noktasını oluşturması nedeniyle sıkıntı çıkarması kritik sonuçlara sebep olabilirdi; oldu da. Yardımcı karakterimin gidip bir takım kalasları devirerek yolu açması gerekiyordu. Ancak o bunu yapmadan hemen önce gidip kendisine omuz attığım için animasyon devreden çıktı. Dolayısıyla bölüm orada takıldı. Kendim yolu açamadığım gibi artık Ilya da bunu yapmak istemiyordu.
Neyse ki INDIKA’nın kafasının içindeki şeytan gibi benim kafamın içinde de bir QA bulunuyor. Bölümü tekrar yükleyip “bakalım sorun gerçekten bir ‘sorun’ mu yoksa ben mi bulmacayı çözemedim?” diyerek ikinci seferde Ilya’nın yolu açmasını keyifle izledim. Fakat burada gözünüz “yine bir bulmaca var herhalde” diye sorun aramazsa, uzun bir süre etrafta boşuna dolaşabilirsiniz. Yine de bu ve benzeri bir bug, bazı oyuncular için “fişi çeken” sorun olabileceğinden notundan düşeceğim. Zaten kısa olan oyunun ortalarında bu ve benzeri hatalarla karşılaşmak genel oyun deneyimini zedeleyebilir.
Uzun lafın kısası
Velhasıl kelam INDIKA, daha önce demosunu da oynadığım ve absürdlüğünü sevdiğim bir oyun oldu. Gerek ilginç hikâyesi, sinematik kaygısı ve hikâyeyi bu sunumla anlatışı yönündeki başarısı olsun, gerekse içerisindeki yaratıcı fikirler ve taze dokunuşlar olsun, bu oyunu türünün içinden sıyıran unsurlar olmuşlar. INDIKA gerçekten güzel bir oyun, ancak kısa bir deneyim. Dolayısıyla kısa, belki de tek oturumda bitirebileceğiniz bir oyun için fiyatı psikolojik eşiğinizin üzerinde değilse göz atabilirsiniz.
Benim bu incelemede sizlere aktaracaklarım bu kadardı. Umarım yazı, oyun hakkında fikir sahibi olmanıza ve bir sonuca varmanıza yardımcı olmuştur. Bir başka incelemede daha görüşmek üzere, sevgi ve oyun ile kalın.