Monster Hunter Wilds İnceleme

Atarita'da reklam ve sponsorlu içerikler açıkça belirtilmiştir. Bunun dışındaki hiçbir içerik ticari bir ortaklık sonucunda hazırlanmamıştır. Bkz: Editöryel Standartlar

Paylaş

Monster Hunter Wilds’ın PlayStation 5 inceleme kopyası, Capcom tarafından Atarita’ya gönderilmiştir.

Selamlar sevgili Atarita okurları, Monster Hunter Wilds incelememize hoş geldiniz! Yine köklü bir Japon oyun serisi ve tabii ki karşınızda yine ben. Ancak utanarak söylemem gereken bir mevzu var; ben bugüne kadar hiç Monster Hunter oynamamıştım… Oyunu oynarken, “Bu ne ya? 30 yaş özel dede oyunu gibi.” diye serzenişlere başlayınca da bu incelemenin sonunun nereye varacağından korkar olmuştum. Ama an itibariyle oyunun bağımlısı olmuş biri olarak çok farklı duygular içerisinde olduğumu söylemem gerek. Haydi vakit kaybetmeden yazımıza başlayalım!

En meşhur avlanma oyunu serisi!

Monster Hunter, gerek arkadaşlarımın gerekse oyun medyasının övgüsünü sürekli almayı başaran bir oyun serisiydi. Önceki oyunlar World ve Rise’ı oynamaya yeltendiğim bir dönemde ise beklenmedik bir an da Monster Hunter Wilds duyuruldu. Ben de seriye Wilds ile girmeye karar verdiğim için diğer iki oyunu pas geçtim ve beklemeye koyuldum. CAPCOM zaten genellikle beni memnun eden bir firmaydı. Bu kadar çok insan, bu seriyi böylesine seviyorsa da bir kerameti vardı belli ki.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Birlikte ava katılan arkadaşlarımı ve anlattıkları maceraları dinledikçe kıskanıyordum resmen! Bu sefer ben de onlarla ava katılacaktım, ben de eğlenecektim! Tam ön sipariş vermek için oyunu sepete eklediğimde, hayatın aslında o kadar da kötü olmadığını fark etmemi sağlayan bir gelişme oldu. Eren hissetmiş gibi Monster Hunter Wilds’ı incelemeyi isteyip istemediğimi sordu. Normalde eskiden deneyimimin olmadığı oyunları incelemekten çekinsem de, bu sefer içimde farklı bir his vardı. Bence bu sefer yalnız değildim ve birçok kişi de ilk defa Monster Hunter oynayacaktı. Eh, onların elçisi olmaya hazırım. Hadi gelin hikayeden başlayalım ve inceleme bizi nerelere götürecek görelim.

Beyaz Ruh’un peşinde bir oraya bir buraya

Hikayemiz Avcı Lejyonuna ait uçan gemimiz ile Forbidden Lands topraklarını gezerken aşağıda baygın yatan bir çocuğu bulmamız ile başlıyor. Adının Nata olduğunu öğrendiğimiz bu çocuk, Beyaz Ruh adındaki bir canavarın köyüne saldırması sonucu kendini bu çorak topraklarda bulmuştur. Avcı Lejyonunun lideri Fabius’un, bizim yarattığımız karakter olan avcımıza verdiği görev açıktır; Nata’nın yuvasını bulmak ve köyünü yıkan Arkveld canavarını avlamak. Bu noktada bize yolculuk boyu destek sağlayacak bir konuşan kedi olan Palico, av görevlerini tertip eden Alma, eşyalarımızı geliştirmekle mükellef demirci Gemma ve bir başka avcı ekibi olan Astrum Birliği eşlik edecektir.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Kısadan hisse Monster Hunter Wilds, yol boyu farklı avlara çıkacağımız ve Beyaz Ruh canavarını Forbidden Lands’ın dört bir yanında arayacağımız uzun bir yolculuk hikayesi anlatıyor. Hikayenin bu oyun için asıl odaklanılan kısmı olmadığı tabii ki çok aşikar. Ama yine de verilmek istenen duygusal sahnelerin yavanlığı ve dalgalı giden bir olay örgüsü olmayışı ne yalan söyleyeyim beni biraz sıktı. Alışmışım işte dallanıp budaklanan senaryolara. Dümdüz yolculuk hikayesi artık sıradan gelmeye başladı.

Sürekli değişen bir oyun alanı!

Yukarıda bahsettiğim bu yolculuk boyunca da farklı biyomlarda dolaşıyoruz. Bazen çöldeyiz, bazen ormanda, bazen de karlı bir alanda. Bu biyomların sadece mekan değişiklikleri ile sınırlı kalmayıp, oynanışa da çeşitli farklılıklar katması hoş olmuş. Misal karlı kısımda, karakter üşüdüğü için enerji barı daha hızlı azalıyor. Bu noktada ısınmak için çevrede bulacağınız acı biberlerden yemeniz gerekli. Çölde savaşırken, avınızı yerlerde gördüğünüz çöküntülere çektiğinizde sersemletebiliyorsunuz gibi gibi. Çevre faktörünü böyle küçük detaylarla gayet başarılı kullanmışlar.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Saydığım biyomlar tek bir haritada değiller ama her biri oldukça büyük tasarlanmışlar. Kenarlardaki bazı yollardan birbirlerine bağlanmaları bir yana hızlı seyahat ile kamp noktalarınıza da ışınlanabiliyorsunuz. Aksi taktirde Seikrot adındaki direkt olarak Final Fantasy’deki Chocobo’lardan çaktıkları, koşan-uçan kuş bineklerimiz ile dünyayı dolaşabiliyoruz. Ama kontrol anlamında özgür olmamak canımı sıktı. Bir kere bu bindiğimiz kuş zıplayabiliyor da uçabiliyor da ama sadece oyunun izin verdiği zamanlarda. Siz sadece hareket etme çubuğunu ileri ittiriyorsunuz, kalanı otomatik olarak oyun hallediyor. Zıplama tuşu koymaları harita adına büyük bir serbestlik sunacağı için, böyle yapmaktan kaçınmalarını anlıyorum. Ben olsam geliştirme sürecini biraz daha uzatır ve tamamen gezinebilir, uçulabilir bir alan yapardım. Bu durum da keşif isteğimi de arttırırdı böylece. Bu haliyle gezmesi pekte çeken bir dünya yok ne yazık ki.

Evim evim güzel evim!

Oyun boyunca her bir bölge için kurduğumuz büyük kamp alanları var. Bu alanları aslında bir şehirmiş gibi de sayabiliriz. İçerisinde mühimmat ve malzemelerimizi alabileceğimiz bir market, Gemma’nın silah/zırh/tılsım geliştirmelerini yapabileceği bir demir ocağı ve dinlenebileceğimiz büyük bir çadır mevcut. Bir de Alma ile konuşup; ana avları, yan avları ve topluluk görevlerini seçebiliyoruz. Görevler hakkında gördüğüm tek eksik taraf, genelde avların hep büyük yaratıklardan oluşması oldu. Küçük yaratıkların varlığı oyunda pek anlayamadığım bir şekilde umursanmamış gibi hissettim.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Çadırları ise açık dünyanın belli başlı kısımlarında uygun görülen yerlere kurabiliyoruz. Karakterimizin, kedimizin görünüşünü ve ekipman seçimlerimizi çadırdan düzenleyebiliyoruz. Aynı zamanda yemekte pişirebiliyoruz. Avcımız zamanla acıktığı için, uzun süre yemek yemezseniz can barımız ve enerji barımız yavaş yavaş düşmeye başlıyor. Bunu dengelemek adına etraftan topladığımız malzemeler ile yemek pişirmemiz gerekmekte. Yemek pişirmeyi Dragon’s Dogma 2‘deki gibi gerçek videolar ile kaydetmemişler, harbiden oyun içi grafiklerle desteklemişler. Bak bu sefer beni şaşırttın CAPCOM. Bu arada Monster Hunter Wilds’ın, Dragon’s Dogma 2’ye ne kadar benzediğine şaşıracaksınız. Bu bağlamda Alparslan’ın incelemesine de göz atabilirsiniz!

Çevrede gezinmek ve doğada yaşayan hayvanları yakalamak, el kancasıyla malzeme toplamak gibi aktivitelerde zorunlu olmasa da yapmanız gereken şeyler. Öte yandan Gemma’nın demir ocağından kendimiz dışında, yanımızda savaşan ve bizi destekleyen kedimizin de zırhını geliştirebiliyorsunuz. Bu zırhları veya silahlarınızı geliştirirken harcayacağınız kaynakları, avladığınız büyük yaratıklar ve çevreden el kancanız ile topladığınız materyaller ile yapıyorsunuz. Zaten en başta bahsettiğim; oyunun bağımlılık yapan kısmı da bu “Loot Box” havasından kaynaklanıyor. Sürekli daha iyi bir zırh için tekrar tekrar o avı kesmek istiyorsunuz. Bence zırh görünümleri de acayip havalı ve harika gözüküyorlar.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Aynı zamanda yaratıklara göre kullanmanız gereken farklı teknikler olduğu için uyku, zehir, elektrik ve ateş gibi mermileri doğru avlarda kullanmanız önemli. Bu kısımda da oyunun yaratıkları gördükçe size sunduğu, menüden ulaşabildiğiniz rehberi okumanızı tavsiye ederim. Daha şimdiden avlanma hazırlığı kısmına verilen önemi gördünüz. Peki işin daha çok cebelleştiğimiz av kısmı ne durumda?

Asıl olaya geçelim; avlanmak gerçekten o kadar iyi mi?

En önemli kısmı tabii ki sona bıraktım. Adı “Canavar Avcısı” olan bir oyundaki en önemli unsur tabii ki avlanırken yaşadıklarınızdan oluşmaktadır. İlk defa Monster Hunter oynayan biri olarak ve geçmiş oyunlarında da sistemin az çok aynı şekilde ilerlediğini varsayarak bir yorum yapmam gerekirse… Ben avlanmayı o kadar da sevmedim. Ama hemen saldırmayın nedenlerini çok iyi biliyorum. Öncelikle silah çeşitliliğinden bahsedelim. Oyunda çeşit çeşit, yakın dövüş veya uzak dövüş fark etmeksizin kullanabileceğiniz sürüyle farklı silah var. Bunları istediğiniz zaman Gemma ile konuşup, oynanış tarzınıza göre öneriler bile alarak rahatça değiştirebiliyorsunuz. Birincil ve ikincil olacak silahı da ekipman ayarlarından belirleyebilirsiniz. Ben savunma adına kalkan kullanmayı pek beğenmediğim için çift elle kullanılan ağır bir sopa kullanıp Darth Maul gibi gezdim.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Bu silah çeşitliliği oyunu kurtaran büyük kısımlardan birisi. Çünkü sürekli büyük canavarlarla savaşıyorsunuz ve yaptığınız şeyler hemen hemen tüm canavarlarda aynı. Araştırmalarıma göre canavarlara odaklanıp daha rahat bir şekilde istediğimiz yöne saldırıp, canavarların zayıf bölgelerine hedef alma özelliği yeni eklenmiş. Bence kullanmayı öğrendiğiniz an da savaşların ameleliğini azaltan başarılı bir sistem olmuş. Soulsborne boss’ları ile dövüşür gibi atik ve dikkatli bir şekilde kaçınıp, doğru zamanda saldırmanız gerekmekte. Tabii ki savaşlar o kadar zorlayıcı değil ama genel olarak uzun sürüyorlar. Bu noktada gerçekten de ava çıkıp, canavarın canı yavaş yavaş azaldıkça onu farklı lokasyonlara kovalamak beni atmosfere sokmayı başardı. İşin güzel yanı bazı canavarlar, farklı bir alana geldikleri zaman saldırıları setlerini de değiştirmeye başlıyor.

Farklı alanlara giderken yaratıkları Seikrot ile kovalamanız gerekmekte. Yeni alana vardığınızda canavara gözükmeden gizli saldırı yapabilirsiniz. Hatta Seikrot üzerinden tam zamanında atlarsanız canavarın üstüne çıkıp, enerjiniz yettiği kadar üstten saldırı da yapabilirsiniz. Bu uzun süren savaşları dengelemek ve zamandan tasarruf etmek için de yegane bir özelliğimiz var; SOS sinyali. O an müsait olan diğer oyuncu avcılar veya oyunun size yapay zeka olarak atayacağı avcılar gelip size yardımcı oluyorlar. Böylece dört kişiye kadar toplanıp kurbanlık hayvana girer gibi ava çıkabiliyorsunuz. Bence bu sistem arkadaşlar ile çok daha eğlenceli olabilecek ve gecelerinizi gömebileceğiniz muazzam maceralara yelken açtırabilir düzeyde. Yanlış anlaşılmasın, tek başınıza da oynarken gayet eğlenirsiniz ama dediğim gibi çoğu zaman aynı saldırıları yapıyorsunuz.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Silahınız kullandıkça paslandığı için onu savaş esnasında ara ara bilemeniz gerekmekte. Bu kısım bana Lies of P’deki silah bileme mekaniğini hatırlattı. Orada da savaşırken önemsemeniz gereken ana etmenlerden biriydi. Monster Hunter Wilds özelinde bakarsak da, ava kalabalık gittiyseniz canavar diğerleri ile uğraşırken siz bir köşede hatta Seikron’unuzun üstünde silahınızı bileyebilirsiniz. Ama tekseniz, işte Lies of P’deki gibi kabus dolu dakikalar sizi bekliyor. Bazı canavarlar gerçekten fazla agresif olabiliyorlar ama oyun zorluk bakımından beni yer yer zorlasa da, hiç ölmediğimi söyleyebilirim. Her avdan sonra düzenli olarak yemeğinizi yer ve zırhlarınızı geliştirirseniz, oyunu büyük oranda sorunsuz oynarsınız.

Aslında güzel ama…

“Bu nasıl bir başlık be?” der dediğinizi duyar gibiyim. Hemen açıklayayım; bence oyunun grafikleri çok çok güzel. Ama PlayStation 5 ne kadar çabuk yaşlandı şoklar içerisindeyim. PS5 Pro’da muhtemelen çok daha güzel ve rafine görünecektir ama oyunun PS5 versiyonunun çözünürlüğü ne yazık ki pek iyi değil. Ama grafikleri çok başarılı yapmışlar yani anlıyorsunuz. Özellikle parçacık efektleri, kum taneleri, yağmur sularının etrafa yayılışı, canavarların kürkleri, zırhların modellemeleri… Hepsini çok beğendim. Native bir 4K çözünürlükte gözlerimizi bayram ettirir.

Canavar falan avlıyoruz işte.

Ben oyunu Balanced yani Dengeli grafik ayarında oynadım. Ağır patlamalı, hareketli sahnelerde FPS yer yer çok fazla düşse de ortalama olarak sabit bir kare hızı verdiğini söyleyebilirim. Denemedim ama iki tane daha grafik ayarı vardı. Onlarda hep bildiğimiz Quality ve Performance modlarıydı. Ben görselliğe de önem verdiğim için oyunlar bana sunduğu sürece hep dengeli olan seçeneği seçerim. Day 1 güncellemesinden çok daha erken bir sürede oyunu oynamama rağmen hiç bug ve hata ile de karşılaşmadım. Bu da beni mutlu eden detaylardan biri oldu. Çevre sesleri, müzikler ve Dualsense haptic feedback’leri de başarılıydı.

Son sözler ve kapanış

İncelememizin sonuna ulaşmışken Monster Hunter Wilds‘tan gerçekten keyif aldığımı tekrardan belirtmek isterim. Özellikle hep daha iyi zırha ulaşma ve yeni canavarları görme isteğimi tetiklemesi ile ufak bir bağımlılıkta yaptığını söylemek gerekli. Ama canavarlar değişse bile yer yer tekrara girdiğini hissettiren savaşları sağ olsun, övgülerimi biraz baltaladı. Eski bir Monster Hunter oyuncusu iseniz muhtemelen oyunu zaten almışsınızdır ancak seriye benim gibi yeni girecek biriyseniz, arkadaşlarınıza da oyunu aldırmaya çalışın. Böylesi kesinlikle daha iyi olacaktır. Okuduğunuz için teşekkürler, hoşça kalın!

Canavar falan avlıyoruz işte.
Seyidcem Öztürk
Seyidcem Öztürk
Bazen şarkı yazarım ama daha çok mühendislik ile cebelleşirim. Oyun oynamaksa her daim hayatımın içine entegredir. Çeşitli yazılar ve videolarla dolu oyun basını maceram ise hala devam etmekte. Nintendoʼdan ve Japonyaʼdan çıkmış oyunlar ise ana dalımdır.

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Daha Fazla Atarita

Oyun Gündemi:

Monster Hunter Wilds'ın PlayStation 5 inceleme kopyası, Capcom tarafından Atarita'ya gönderilmiştir. Selamlar sevgili Atarita okurları, Monster Hunter Wilds incelememize hoş geldiniz! Yine köklü bir Japon oyun serisi ve tabii ki karşınızda yine ben. Ancak utanarak söylemem gereken bir mevzu var; ben bugüne kadar hiç...Monster Hunter Wilds İnceleme