Princess Peach: Showtime! incelememize hoş geldiniz sevgili okurlarımız. Geçen sene bana, 2024 yılında en çok hangi oyunu beklediğimi sorsaydınız, cevabım net şekilde Princess Peach: Showtime! olurdu. Ancak daha senenin başında olmamıza rağmen o kadar fazla güzel oyun oynadım ki, Peach’e karşı olan beklentim çıkışına kadar iyice düştü. Sonunda Nintendo tarihindeki en önemli kadın karakterlerden biri, yıllar sonra tekrardan şahsi oyununa kavuşmuştu. Ancak oyun daha çıkmadan beni korkutan başka bir problem vardı.
Maalesef ki oyunun çıkış tarihi olan 22 Mart, evlere şenlikti. Rise of the Ronin bir yana, koskoca Dragon’s Dogma 2’de çıkacaktı. Şimdi sizlere ne yalan söyleyeyim dostlar… Dragon’s Dogma 2 o kadar güzeldi ki, ona o kadar çok dalıyordum ki, bazen Peach’in varlığını dahi unutuyordum. Bu arada sevgili Alparslan’ın Dragon’s Dogma 2 incelemesini de okuyabilirsiniz.
Yukarıda da dediğim gibi Peach’e tam bir üvey evlat muamelesi yapıyordum. Geceleri birkaç dakika oynayıp kapatıyordum. Peki acaba bu durum, oyunun pek de sürükleyici olmadığından ötürü olabilir miydi? Muhtemelen evet. Çünkü Nintendo, Zelda: Tears of the Kingdom’dan beri beni başında uzun uzun saatler tutacak kadar sürükleyici oyunlar çıkaramıyor gibiydi. Buna ne yazık ki Wonder da dahil. Kısacık oyunu birkaç aya yaya yaya bitirmiştim. Ancak bu negatif dursa da benim için kötü bir durum değildi çünkü bu tür oyunların amaçları hiçbir zaman uzun oynanış saatleri olmazdı. Tek bir şeye odaklanır Nintendo; o da eğlencedir. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Princess Peach: Showtime! bu senenin şu kısmına kadar, oynadığım en eğlenceli oyun.
Gördüğüm en ilgi çekici konseptlerden bir tanesi!
Princess Peach: Showtime! beklenildiği üzere, çoğu Nintendo oyunu gibi dümdüz bir; iyiler kötülere karşı hikayesi anlatıyor. Oyunumuz Toad’ların çok sevgili prenseslerini kafa dağıtmak için Sparkle Tiyatrosu’na götürmesi ile başlıyor. Tabii bahtsız prensesimiz olduğu müddetçe biliyoruz ki işler bir noktada sarpa sarpacak. Aniden çıkan bir portalla beliren Sour Bunch adındaki maskeli bir çete, tiyatronun asıl sahibi olan koca burunlu Theet’leri rahatsız etmeye başlıyorlar. Üstüne bir de maskelilerin lideri Grape de çılgın planlarını devreye sokmaya başlarken, tiyatronun gardiyanı uçan fiyonk Stella ve tesadüfen orada olan Prenses Peach tabii ki onu durdurmak için ne gerekiyorsa yapacaktır.
Bu maskeli düşmanların şirin büyük top burunlu yaratıklara karşı mücadelesi hoş tabii. Ancak hayretler içerisindeyim, Nintendo uzun zamandır Bowser’ı kullanmıyor. Önceki Mario oyununda da Donkey Kong baş düşmanımızdı. Benim canım kaplumbağa kralım yok mu oluyor yoksa? Muhtemelen daha bolca görürüz onu, işin şakasındayım. Ama Peach’i oynayıp Mario’yu Bowser’dan kurtarmaya çalışacağımız bir oyuna kavuşmamıza daha var sanırım.
Showtime’da ise amacımız farklı tiyatro salonlarındaki maskeli düşmanları alt etmek ve yeteri kadar salonu temizleyince açılan Grace boss savaşlarına gitmek. Bu noktada çok sıradan dursa da, bu sıradanlıktan sizi kurtaracak inanılmaz iyi bir oynanış elementi eklenmiş. Bu tiyatro salonlarının her biri bambaşka bir temaya sahip ve ben buna bayıldım.
Hepsinden azar azar, ortaya karışık.
Her tiyatro salonu bambaşka bir temayı temsil ediyor demiştik. Bu temalar Peach’in o bölümde kazandığı özel yeteneklere göre değişiklik gösteriyor. Showtime’da uçan bir fiyonk yoldaşımız var. Stella adındaki bu fiyonk ablamız tıpkı diğer Mario oyunlarındaki yan karakterler olan; Odyssey’deki şapka, Wonder’daki çiçek veya Galaxy’lerdeki yıldız gibi bir arkadaş oluyor Peach için. Onun gücü sayesinde de Peach, farklı tiyatro salonlarında farklı kostümler giyerek, o bölüme özgü yetenekler kullanıyor.
Zaten bölümün temasını, o bölüme girmek için kullandığımız kapının üstündeki çizimle anlıyoruz. Bazı bölümler dövüşme ağırlıklı iken, bazı bölümler sadece eğlenceye odaklı. Örneğin bir bölümde Peach kılıcını kuşanıp maskeli kötü adamları pataklarken, öbür bölümde gölgelerin içinde gezen ve gizli ilerlemesi gereken bir ninjaya dönüşüyor.
Eğlence odaklı bölümlerde ise, bazen bir buz pateni pistinde buluyorsunuz kendinizi, bazen de yemek yetiştirmeye çalışırken. Showtime, tonlarca mini oyundan oluşan devasa bir oyun. Daha fazla temayı açıklayıp oyun keyfinizi bozmak istemem ama çeşitliliğin gayet yeterli olduğunu bilin.
“Of ya yine mi bu temaya geldik.”, dediğim bir an bile olmadı. Oyun bunun dengesini o kadar güzel sağlamış ki, sanki her girdiğiniz bölüm birbirinden tamamen farklı. Aslında ilk saatler zaten öyle ama eninde sonunda tekrar ettikleri oluyor. Örneğin bir Mario oyununun her bölümünde farklı power-up’lar sunmasını bekler misiniz? Hayır tabii ki de. Burada da durum bundan ibaret.
Bölüm tasarımını yapanlar yine döktürmüş!
Bölümler fazla uzun olmasalar da elbette normal bir Mario bölümüne göre daha uzunlar ve toplanabilirler de bunlara göre düzenli şekilde dağıtılmış durumda. Hep söylerim, bir Mario oyununu kendine has yapan kısım, oyun bittikten sonra onu %100’lemek için verdiğiniz zamanın da eğlenceli hissettirmesidir. Showtime’da ise bu eğlenceyi yakalamak için oyunu bitirmenize gerek yok.
Her bölümde toplanabilir kurdeleler ve yıldızlar var. Hepsi de bölümün içine güzelce yedirilmiş durumdalar. Bazen sizden keşif yapmanız istenebiliyor bazen ise bölüm içindeki mini oyun mücadelelerini tamamlamanız gerekebiliyor. Her halükarda bölümleri tekrar oynaması sıkıcı değil ancak ben bölümlerin içinde geri alabileceğimiz kayıtlar olmasını isterdim. Çünkü bölümün sonlarına doğru bir yıldız kaçırdığınız zaman ne yazık ki bölümün en başından başlamak zorunda kalıyorsunuz. Yani oyunu tamamen tüm yıldızları alarak bitirmek isterseniz vay halinize… Ayrıca bu kayıt sistemi aslında yok da değil. Ölmeniz durumunda bölümün en başına yollanmıyorsunuz. Böyle bırakmaları ne yalan söyleyeyim biraz sinir bozucu olmuş.
Bölümler nasıl diye sorarsanız zaten her konsepte düşünülen ayrı temalar işi bambaşka kıvama getiriyor ama düşman yerleştirmeleri, boss savaşları ve mini oyunların detayları bambaşka. Hele ki boss savaşları her temada farklı olduğu için bazen tekrar etseler bile çok hoşuma gittiler. Ancak burada benim için oyunun en büyük eksisine değinmemizin vakti geldi. Oyun çok kolay. Evet, yersiz bir eleştiri olarak görebilirsiniz ama bu oyundaki bazı kısımlar daha zorlayıcı olsa işte o zaman sanki tam potansiyeline ulaşırmış gibi duruyor.
Toplamda beş hasar yeme hakkımız var ama üç tane daha bonus olarak alabiliyoruz. Eğer zorlayıp ölürseniz de her yeni bölgede kayıt aldığı için direkt kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Zaten her bölüm çevrede bolca kalp veya bu kalp arttırıcı bonus’tan çıkıyor. Aynı zamanda bölümlerde altın da toplayıp tiyatronun ana salonundaki satıcıdan hem Stella hem de Peach için yeni kıyafetler alabiliyoruz.
Oynanış kısmında da; eğer saldırı yapabildiğimiz bir tema ise, sadece tek tuşa basarak düşmanları dövebiliyorsunuz. Bazı düşmanlara parry atmanız, bazılarına sadece arkadan saldırmanız gerekiyor. Bu noktada ilginç ve eğlenceli bir iş çıkarmayı başarmışlar. Ama işte o mücadele hissiyatı maalesef yok. Mario vs. Donkey Kong’da da bu durumu eleştirmiştim ama en azından o oyunun son saatlerinde açılan Expert zorlukta bölümler vardı. Burada oyunun sonuna kadar durumlar epeyi bir güllük gülistanlık.
Wonder’dan beri sürekli gelişiyor!
Resimlerden az çok görmüşsünüzdür zaten. Bu grafikler, bu animasyon kalitesi ne böyle be Nintendo? Siz kaç oyundur neler neler yapıyorsunuz? Şu grafiklere, animasyonlara baktıkça keyiften dört köşe oluyorum. Sanırsın Pixar, oyunun animasyonlarını yapmış.
Demek ki Switch 2’deki imkanlar ile biz daha neler neler göreceğiz. Şu on yıllık konsolun bulanık görüntüsü olmasa gözlerimiz tamamen bayram edecek çünkü. Amacımız her ne kadar tiyatro salonlarına musallat olmuş maskeli amcalara dayak atmak olsa da, kurdelemizi şöyle bir savurup dünyaları renklendirdiğimiz anlar da oluyor. O esnada animasyonların birer çiçek gibi açıp gözümün önünde değiştiğini görmek gerçekten beni atmosfere bağlayan etmenlerden biri oldu.
Müziklerde ise Showtime havasını harbi güzel vermişler. Her temada çalan müzik kendi bölümüne uygun bestelenmiş ve ses efektleri de fazlasıyla güzel olmuş. Teknik olarak ise yükleme süreleri biraz uzun sürse de on senelik bir konsol için artık normal geliyor ne yazık ki.
Tadımlık güzel bir macera: “Princess Peach: Showtime!”
Sonuç olarak Princess Peach Showtime! için kesinlikle kaçırmamanız gereken bir Switch oyunu demem zor olur. Çünkü güzel olduğunu düşünsem de, zorluk ve sürükleyici olmama durumu bazı kişileri elbette üzecektir. Bu ikisi sizin için önemli değilse ve “Ben sadece dibine kadar eğlence istiyorum.” diyorsanız o zaman işler değişir.
Çünkü Showtime eğlence anlamında türüne yine Nintendo oyunlarında rastlayabileceğiniz kalitede bir oyun. Amacınız alıp hemen bitirmek için değilse, geceleri uyumadan önce kafanızı toparlamalık tatlı sakin bir oyun oynamaksa, işte o zaman sizin ilacınız budur. Bir başka yazımızda görüşmek üzere, kendinize iyi bakınız Ataritalılar!