Türkçe seslendirmeli, 2015’ten fırlamış gibi görünen ve yaratıcılıktan biraz yoksun bir korku oyunu olduğunu düşündüğüm Reflection: The Greed incelemesine hoş geldiniz. Bugün sizlerle içerisinde sevdiğim şeyler de bulunan fakat potansiyelinin büyük kısmı harcanmış yeni Türk korku oyununu inceleyeceğiz. Zonex Studios tarafından geliştirilen yapım için söyleyecek bazı şeylerim var. Geliştiricilerden şimdiden az sonra söyleyeceklerim için özür diliyor ve devam ediyorum.
Zaman makinesi etkisi yaratan Reflection: The Greed incelemesi
Türk korku oyunlarının resmen tornadan çıkmış gibi geldiği Outlast dönemini hatırlıyor musunuz? Çalışan bu formülün üzerine defalarca kez oyunlar yapılmış ve Türkiye’de o dönemde de birçok korku oyunu geliştirilmişti. Hatta bunlar arasından bazı skandal oyunlar da o dönemde çok konuşulmuştu. Tabii özgün içerikler sunarak bambaşka deneyimler vadeden oyunlar da gördük. İyisiyle kötüsüyle o dönemi atlattık derken Reflection: The Greed, bu yıl beni 2015-2016 dönemine götüren oyunlardan birisi oldu.
Kısa bir paragrafta oyunu size birkaç cümle ile özetleyip, sonra bu birkaç cümleyi detaylarıyla neden kurduğumu anlatacağım. Reflection, orijinallikten uzak oynanışı ile ve sıkıcı diyaloglarıyla ülkemizdeki hemen hemen her korku oyununun bir özeti olmuş. Ülkemizde başarılı işler yapılsa da genelde korku oyunlarında yapılan büyük hataların hepsini tek tek yapmış bir oyun diyebilirim. Dilimin şu anda sivri olduğuna bakmayın, az sonra geri bildirimlerle asıl derdimin ne olduğundan sizlere bahsedince çok daha iyi anlayacaksınız.
Unreal Engine iyi hoş da…
Ben de yıllardır Unreal Engine ve oyun geliştiriciliğiyle ilgilenen biri olduğumdan, bu oyun motorunun sağladığı kolaylıkları ve eğer iyi kullanılmazsa çıkaracağı sorunları iyi biliyorum. İşte Reflection da bu dezavantajları yaşayan ve Unreal’ın kolaylıklarını kullanırken çok kolaya kaçan bir oyun olmuş.
Gördüğüm kadarıyla her korku oyununun vazgeçilmezi Horror Engine burada da kullanılmış. Yanlış anlaşılmasın, kullanılmasına kesinlikle karşı değilim fakat aşırı şekilde özelleştirilmesi taraftarıyım. Zira birçok oyun bunu kullandığı için artık bir yerde iş tornadan çıkmış gibi görünen bir dizi korku oyununun hikayelerle birbirinin arasından sıyrılmaya çalışmasına dönüyor. Evet, Reflection hikayesiyle diğer oyunların arasından sıyrılmayı başaramıyor.
Hikaye sıradan, diyaloglar vasat, seslendirme ise hepsinin kurbanı olmuş
Bugün Türkçe dublajlı oyunlar oynamak uzun süredir yaşamadığımız bir his. Bu nedenle oyunun dilimizde de seslendirilmiş olması oldukça hoşuma gitti ancak böyle bir yatırımın öncesinde iyi yazılmış diyalogların hazırlanması gerekiyordu. Kulağa çok sıradan gelen ve seslendirmenin gücünü öldürmüş diyaloglar ile buradaki büyük potansiyel harcanmış. “Ne oldu, neredeyim ben?” “S*ktir!” gibi artık duymaktan usandığımız korku oyunu klişeleri Türkçe dublajın anlamını yitirmesine neden olmuş. Yine de hem Türkçe hem de İngilizce seslendirmelerin kalitesini diyaloglara rağmen beğendiğimi söyleyebilirim. Burada özel bir efor sarf edilmiş ve emeğin karşılıksız kalmasını istemem.
Öte yandan hikaye, bir polis memuru olan ana karakterimizin elim bir trafik kazası sonucu kendisini nasıl getirildiğini bilmediği harap olmuş bir hastanede bulmasıyla başlıyor. Hastanenin gizemlerini çözmeye çalışan polis karakterimiz, bu sırada telsiz diyalogları ile dışarısıyla da iletişim kuruyor. Aynı zamanda oyunun ana kötüsü de sürekli sizi rahatsız edip gerilim yaratabilecek anlarda önümüzde bitiveriyor.
İnsanları korkutmak için daha yaratıcı şeyler denenebilirmiş
Özellikle hastanenin içinde ilerlerken temposu bir anda yükselen bir gerilim müziğinin başlayıp sonunda hiçbir şey olmaması çok can sıkıcı olmuş. Oyunun gerilim dozunun belirli bir seviyede tutulup düşmesinin istenmediği anlaşılıyor fakat yine de böyle ucuz yöntemlere başvurmamak gerekiyor diye düşünüyorum. Aynı zamanda korku oyunlarında jumpscare dışında korkutma yöntemlerinin olduğu da bir gerçek, bunun üst üste diretilmesine hiç gerek yokmuş.
Bazı sekanslar kovalamaca gibi geçse de dönüp sizi kovalayan şeye baktığınızda kaçmanın tadı tuzu kalmıyor. Ana kötümüz kütük gibi animasyonlarla ve görüntüsüne bakarak yürürken hiç çıkaramayacağı seslere sahip. Aynı zamanda peşinizden koşmuyor, bunun yerine aheste aheste yürüyerek geliyor. Sizi yakalamaya hiç ihtiyacı yokmuş gibi görünüyor. Bu konuda en azından kovalamaca sekanslarında oyuncunun göreceği animasyonlara daha da özenilebilirmiş.
Reflection: The Greed oyunundan kısa bir oynanış videosu
Anlattıklarımın somutlaşması adına sizlerle oyunun başlarındaki deneyimimden kısa bir kesit paylaşmak istedim. Buyursunlar.
Oynanışta bir şeyler denenmiş ancak basitlikten kaçılamamış
Korku oyunlarında dışarıdan çok görünmese de ciddi bir rekabet söz konusu. Bölüm tasarımlarının ilgi çekici ve gergin olması gerekiyor, karakter animasyonlarının iyi tasarlanmış, ses efektlerinin güzel yedirilmiş ve oynanış mekaniklerinde de fark yaratılmış olması gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla Zonex Studios burada oynanış mekaniklerindeki çeşitlilik konusunda rekabete girmeye çalışmış fakat oyunun genel sunumunun yanında bu tür farklılıklar oldukça basit kalmış.
Oyunun başında korku seviyesini artıran iki seçenek sunuluyor. Bunlardan eğer “Kabus” olanı seçerseniz oyunun korku seviyesi yükseliyor. Tabii geliştiricinin de belirttiği gibi bu bir zorluk ayarı değil. Denenen özgün içeriği takdir ediyorum fakat bence bu biraz zorlama olmuş. Oyunun genel olarak korkunç olmasını bekliyoruz, yani buraya daha az korkunç olan bir seçenek eklenmese de olurmuş zannımca. Yine de özgün şeyler denemek istediklerini burada hafiften belli etmişler diyebilirim. Tabii bu denenen tek özgün içerik değil.
Örnek vermek gerekirse Reflection: The Greed’de “anahtarı ya da bir yerde yazan şifreyi bularak kapıları aç, onu bul, şunu bul” tarzında görevlerin yanı sıra kendi içerisinde bir akıl sağlığı sistemi bulunuyor. Eğer oyundaki ana kötüyü gördüğünüzde ona çok maruz kalırsanız akıl sağlığınızı yitiriyorsunuz. Sonra kafanızı toplamak için farklı bir oyun bölümüne yönlendiriliyorsunuz. Burada etraftaki yumurtaya benzeyen ışıltılı nesneleri bulup, ana kötüye yakalanmadan onlara sağ tıklayarak kamerayı yakınlaştırıp, sol tık ile “patlatmanız” gerekiyor. Hepsini yaptığınızda asıl oyuna geri dönüyorsunuz.
Bütün bu denemelere rağmen oyun, sektördeki rekabetin arasında oldukça sıradan ve diğer korku oyunlarına nazaran da aralarından sıyrılıp parlamayı başarmış bir oyun olamıyor.
Grafikler ile 2015 biletinizi alın
Unreal Engine teknolojisiyle geliştirilen oyunda beni hayal kırıklığına uğratan bir diğer faktör de oyunun grafikleri oldu. Görüntü, bölüm tasarımları ve renk paleti için gereken özenin verilmediğini hissettim ve modellerin ayrıntı seviyeleri hiç beklediğim gibi değildi. Ek olarak oyunda kullandığınız bir adrenalin iğnesi ile işleme sonrası efektleri de değişiyor ve bu değişim sonrasında görüntü oldukça rahatsız edici bir hal alıyor. Aynı zamanda eğer bu efekt değişimi sırasında bir ara sahneye girecek olursanız etkisi bitiyor.
Performans ise apayrı bir sorun. Oyun benim sistemimde hem orta hem de yüksek ayarlarda aynı kare hızıyla çalıştı. Yukarıdaki oynanış videosunda sol üst tarafta FPS değerlerimi görebilirsiniz. Tabii bu sırada kayıt aldığım için de siz o FPS değerlerinin üzerine 5-7 daha ekleyin. Aynı zamanda videoda oyunun grafikleri yüksek seviyede. Bir üst grafik ayarı ise “Destansı” fakat onu denemeye gerek duymadım.
Kötü karakterin modeli ve animasyonları da yine bu grafiklerden nasibini alıyor. Bütün atmosferi ışıklandırma yaparak sağlamaya çalışırken birçok şeyden feragat edilmiş. Işıklandırmalar da vasat seviyede bir görüntü kalitesiyle sonuçlanmış.
Diğer geliştiricilerin çıkarması gereken dersler var
- Bir oyunu satmak istiyorsanız ona özel şeyler eklemeniz gerekiyor. Oyunu kimse “siz yaptınız” diye satın almaz. Bu ne yazık ki ülkemizde henüz tam olarak sindirilememiş bir gerçek. Playtest süreçlerine önem vermelisiniz, gerekirse birden çok kez kapalı beta testleri yürütmelisiniz ve kullanıcı geri bildirimleriyle oyun çıkmadan eksik gedik ne varsa çözmeye çalışmalısınız.
- Hemen bir oyun yayınlamak zorunda değilsiniz, kullandığınız oyun motoru teknolojisini daha iyi öğrenmek ve daha akıcı kullanabilmek, üzerinde dans edebilmek için gerekirse şirket içi projeler geliştirip yapabileceklerinizin sınırını görmelisiniz.
- Oyuncuya vadettiğiniz ile son kullanıcı deneyiminin aynı olmasına özen gösterin. Sunamayacağınız hiçbir şeyi vadetmeyin.
- İyi bir hikaye anlatmak istiyorsanız, iyi hikayelerin nasıl anlatıldığını ilk elden tecrübe edin. Zengin hikayeli oyunlar oynayın, diyaloglarını inceleyin, Türkçe çeviri yapan ekiplerle hazırladığınız İngilizce senaryo metni üzerinde çalışın. Diğer oyunlarda nasıl eğlenceli diyaloglar yapılmış? Sorusunu kendinize sorun ve daha iyisini yapmak için araştırma yapın.
- İlk oyununuzda imkansızı denemeyin. Altından kalkabileceğiniz projelere başlayın ve üzerinde konforlu şekilde çalışabildiğiniz oyununuzu türünün en iyisi yapmayı hedefleyin. Hedeflerinizi küçültmeyin ancak yiyemeyeceğiniz lokmayı yutmaya da çalışmayın.
Uzun lafın kısası
Her Türk oyunu iyi olacak diye bir kaide olmadığı gibi, her oyun Türk oyunu olduğu için desteklenmeli diye bir kaide de yok. Ne yazık ki Reflection: The Greed beni hayal kırıklığına uğratan bir yapım oldu. Gerek hikayesi, işlenişi, diyalogları gerek ise teknik tarafı ortalamanın oldukça altında bir oyun olmuş. Oyuna dair sevdiğim tek şeyin Türkçe seslendirme olduğunu söyleyebilirim.
Sonuç olarak Reflection: The Greed size önerebileceğim bir korku oyunu değil. Steam’de 55 TL’lik fiyatıyla satılıyor ve geliştiriciler ben oynamaya başladığımdan beri sürekli güncellemelerle oyunu destekliyorlar. Umarım ileride oyuncuların da geri bildirimleriyle oyunu biraz toparlamayı başarırlar. Ancak erken erişim oyunu olmadığı ve şu anda tam sürümünü temsil ettiği için bu konuda çok büyük değişiklikler beklemiyorum.
Reflection’dan size aktaracaklarım bu kadardı, bir başka incelemede görüşmek dileğiyle, sevgi ve oyun ile kalın.