Skull and Bones inceleme içeriğimize hoş geldiniz. Ubisoft’un 7 yıldır Singapur ve bünyesindeki 10 diğer farklı stüdyo ile geliştirdiği korsan temalı aksiyon RPG oyunu, geçtiğimiz günlerde piyasaya sürüldü. Kapalı betasından beridir fırsat buldukça oynadığım oyunu tam sürümde de oynamaya devam ettim ve görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Aynı zamanda Fransız şirketin oyun geliştirme sürecine dair de bir iki eleştirim bulunuyor. Öyleyse lafı hiç uzatmadan, gelin yeni oyunun detaylarını inceleyelim.
Çok erken duyurulan ve uzun süre kimsenin “ne bekleyeceğini bilmediği” o oyun: Skull and Bones İncelemesi
Bilmeyenler için, Skull and Bones ilk kez 2017 yılında E3’te duyurulmuştu. Aslında o yıllar, geliştirici şirketlerin bugüne göre oyunlarını daha erken duyurabilmeyi göze aldığı yıllardı. Cyberpunk 2077 vakasından dersini alan şirketler, bugün oyunlarını çok erken duyurmasalar da Ubisoft’un korsan temalı oyunu duyurulduğunda endüstride böyle bir kaygı yoktu. Bu kaygının ne kadar gerekli olduğunu gözler önüne seren oyunlardan birisi de ne yazık ki Skull and Bones oldu.
Kapalı beta incelemesinde de belirttiğim gibi uzun süre kimse bu oyundan ne beklemesi gerektiğini bilmiyordu. Ben de sessizce -yaşanırsa- gelişmeleri takip ediyor, oyuna dair ön fikirlerimin oturmasını bekliyordum. Nihayet son yıllarda sıkça gelen duyuru ve fragmanlar, açıklamalar ile birlikte Skull and Bones’un neye benzediği konusunda yavaş yavaş fikir sahibi olduk. Ancak bu sırada Sea of Thieves adında bir hit, korsan oyunlarını sevenlerin gönüllerine taht kurdu ve Skull and Bones’un onunla kıyaslanmaması işten bile değildi.
Bu kıyaslamayı pek doğru bulduğumu söyleyemem. Çünkü Skull and Bones, Ubisoft’un formülüne uygun olarak geliştirilmiş bir oyun. Her nasıl The Crew serisinde arabalarımızın parçalarını geliştirerek daha yüksek skorlar yapmaya, aracı daha “kendimize uygun” hale getirmeye çalışıyorsak, yeni oyun da bundan farksız değil. Ubisoft’un çok oyunculu oyunlarındaki formülü bilen oyuncuların Skull and Bones’u diğer yapımlarla kıyaslamayacağını düşünüyorum.
Oyun sizi bir yerde arkadaşlarınızla filo oluşturmaya itiyor
Skull and Bones oynarken Ubisoft’un gemi konusunda ipleri oyuncuların eline verdiği aşikar. Farklı sınıflardan (destek, tank, hasar ve zamana yayılmış etkiler uygulayan) birçok gemi çeşidi bulunuyor. Ana hikâye görevlerinden başladığımızda oyun bize ilk etapta bir gemi veriyor ve bununla belirli bir aşamaya kadar ilerleyebiliyoruz. Ancak sonrasında daha farklı özellikleri bulunan gemiler üretebiliyor ve onları kullanmaya başlayabiliyoruz.
Bu sınıf çeşitliliği bir aşamada bizi arkadaşlarımızla bir filo kurmaya yahut oyundaki diğer insanlarla bu uğurda arkadaş olmaya itiyor. Çünkü bazı açık dünya etkinlikleri tek kişinin yapabileceği kadar kolay olmuyor. Küçük bir yerleşime akın edip ufak tefek kaynakları tek başımıza elde edebilsek bile büyük bir kaleyi yağmalamak için bir kişiden fazlası gerekiyor. Tek başıma denediğimde sürekli başarısız olduğum ve o ana kadar elde ettiğim tüm ganimeti sulara teslim ettiğim birkaç denemenin ardından bunu çok daha iyi anladım; Oyun bir aşamada tek başınıza oynamanızı istemiyor. Açıkçası bu durum hiç hoşuma gitmedi çünkü oyunu hiçbir arkadaşımla birlikte oynamıyordum. Tek başıma galibiyetin imkansız olmadığı paralel bir evrende Skull and Bones’un bu yönünü sevebilirdim fakat şu anda hiç eğlenmediğimi belirtmeliyim.
Yoğunluğu havadan daha düşük olduğu için askıda kalan bir hikâye
Skull and Bones’un ana hikâye görevleri, senaryonun olay örgüsü üzerinden peyderpey ilerliyor. Ganimeti ele geçirmek için saldırdığımız bir İngiliz tüccar gemisinin, devasa bir filonun parçası olduğunu acı yoldan öğrendiğimiz bir sekans ile olaya dahil oluyoruz. İhtişamlı korsan gemimiz o çatışmadan tek parça halinde çıkamıyor ve bütün mürettebatımız balığa dönüşüyor. Sonra bir kıyıda gözlerimizi açıp mürettebattan geriye kalanlardan iki kişi bizi kurtarınca kaptan yeleğini üzerimize tekrar giyiyoruz. Böylece “eskiden çok ihtişamlı bir korsandın, şimdi sıfırdan başlıyorsun ve namını tekrar kazanmalısın” döngüsüne giriyoruz.
Ana hikâyede eksikliğini hissettiğim yegane şey motivasyon oldu. Skull and Bones ne yazık ki beni devam etme konusunda motive etmiyordu. Hayır, ekranımın önünde benim günün birinde amansız bir korsan olacağıma inanan fakat şimdilik çırağıymışım gibi getir götür yaptıran NPC karakterin “Namımız yürüyecek koçum” demesi beni yeterince motive etmiyor. Hikâyedeki bu motivasyon eksikliği, yoğunluğunu bitirerek havada asılı kalmasına sebep olmuş. Sadece gemimi ve karakterimi geliştirecek, yeni şeylerin kilidini açmama vesile olacak diye zorlaya zorlaya hikâye görevi yapmaya devam ettim.
Ubisoft’un birçok harika servis oyunu var ve hepsi bambaşka türlerden olsa da oyuncuya kancayı geçirmeyi başarıyorlar. Daha önce Steep, Riders Republic, The Crew serisi gibi çok sadık bir kitleyi etrafında toplamayı başarmış ve kabul görmüş servis oyunları yapan Ubisoft’un Skull and Bones’da bunu yapamayışının nedeninin tecrübesizlik olduğunu düşünmüyorum. Bugün çevrim içi oyunlar geliştirme ve yönetme konusunda omzuna madalya asmak istediğim şirketin son oyununa bu kesinlikle yakışmadı.
Görev tasarımları olmamış
Servis oyunlarında görev tasarımları hep daha fazla dikkat çeker. Skull and Bones’un görev tasarımı ise beni 2005 MMORPG oyunları dönemine götürdü. “Şunu getir, bunu batır, şurayı yağmala” diyerek nitrojen hafifliğindeki senaryoya böyle getir-götür görevleri eklemeleri oyunu sıkıcı bir hale getirmiş. Görevler arasındaki tek farklılığın, görevleri alırken gördüğümüz diyaloglar olması beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattı. Ubisoft’tan bu anlamda da daha fazlasını beklerdim.
Aksiyon güzel ama tekrardan ibaret
Oyunun açık denizlerde gemi sürme mekaniği, uzaktan izleyen oyuncular için çok hızlı animasyonlarla bezeli ve garip görünse de aslında çok eğlenceli. Oyunun en keyif aldığım içeriklerden birisi de bu olabilir. Zira açık denizlerde mürettebat heyamola söylerken dalgalarla ve rüzgarla boğuşarak ilerlemek bana çok büyük keyif verdi. Hatta bu keyfi artırmak için hiçbir işim olmasa bile fırtınaların içine girip o kaotik atmosferin de tadına bakmak istedim.
Aksiyon tarafına geldiğimizde ise gemi savaşlarının tatlı olduğunu söyleyebilirim. Kafalarda mukayeseler başlamadan önce bu oyunun bir simülasyon oyunu olmadığını, servis oyunu olan bir aksiyon RYO oyunu olduğunu tekrar hatırlatayım. Zira burada gördüklerim benim beklentimin ne bir tık altı, ne de bir tık üstündeydi. Farklı beklentiler ile gelindiğinde ya çok mutlu olur ya da hayal kırıklığına uğrarsınız. Temel mantık belli; “Düşman gemiyle seviyeniz yakınsa yenme ihtimalin artar, zayıf noktalarına vurursan yenersin, savaş sırasında düzgün konumlanırsan hasar almazsın.”
Gemi savaşları, özellikle gemiler için tanınan silah çeşitliliğiyle oldukça keyifli olmuş. Geminizin önüne ve yanlarına farklı silahlar yerleştirerek savaş sırasında düşmana hangi yönünüzü döneceğinizi belirlemeniz gerekiyor. Ayrıca düşmanın zayıf noktalarına ve ateş alamayacağınız bir yere konumlanmak için de sürekli hareket halinde oluyorsunuz. Bu da geminizi, çarpmamak için çevreyi ve düşmanın konumunu sürekli takip ettiğiniz taktiksel savaşlara zemin hazırlıyor. Ben PvP meselelerini sevmediğim için henüz denemedim fakat o tarafta bu taktiksellik çok daha ön plana çıkıyordur diye tahmin ediyorum. Tabii gemilerin özelliklerini ve türlerini anladıktan sonra hepsiyle girdiğiniz çatışmalar, kaçınılmaz olarak tekrara düşüyor.
Ubisoft’un Anvil oyun motoru varlığını her iki anlamda da hissettiriyor
Ubisoft’un şirket içi oyun motoru Anvil, Skull and Bones oyununda her iki anlamda da varlığını gösteriyor. Son oyunları Assassin’s Creed Mirage‘da da kullandıkları bu oyun motoru teknolojik anlamda günümüz standartlarını yakalamaya çalışsa da bana göre biraz geriden geliyor. Oyunun görsel kalitesi, gördüğümüzün çok üzerinde olabilecekmiş gibi hissettiriyor. Tabii bir servis oyunu olduğu için özellikle PC platformunda daha geniş bir kitleye hitap etme kaygısıyla fotogerçekçi grafikleri yakalamasını beklemiyordum. Ancak kendisiyle -belki de şanssızlıklarından birisi de bu- aynı dönemde çıkan servis oyunları beğenilmese bile görsel anlamda oldukça güçlü. Skull and Bones’un grafikleri ise bana 2019 oyunlarını anımsatıyor.
Denizde geçen süre boyunca grafiklerden yana ciddi bir şikayetim olduğunu söyleyemeyeceğim. Ancak karaya adımımızı attığımızda artık bazı şeylerin daha iyi görünmesini beklemek de hakkımız olacaktır. Özellikle oyunun ilk etapta ana üssü gibi kullandığımız Saint-Anne’e indiğimizde performansın, genel kare hızının üçte birine düşmesi ve bunu yaparken öyle ahım şahım bir görsellik de sunmaması çok can sıkıyor. Karaya adımımı atar atmaz yaşadığım 3-4 saniyelik takılma sekansı ve ardından dengesiz kare hızlarıyla gezinmenin zorlaşması, teknik anlamda oyunun eksik yönleri olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte denizdeki düşük giriş gecikmesinin ardından bir anda birkaç kat yükselen giriş gecikmesi de karada yapmam gereken şeyler konusunda motivasyonumu kırıp direkt denizlere atlama isteği uyandırdı.
Oyunun teknik tarafından şikayetçi olduğum tek kısım kesinlikle performans. Bunun dışında oyunu bozan bir hata görmedim. Hatta birçok oyuncunun yaşadığı oyundan atma, bağlantı ya da çökme sorunları gibi can sıkıcı olaylar hiç kapımı çalmadı. Kare hızlarındaki dengesizlik, takılmalar ve giriş gecikmesi ise yalnızca karada yaşadığım sorunlar oldu ve oyundan alabileceğim keyfi büyük oranda baltaladı. Zira daha iyi gemiler, silahlar, gemi zırhları ve hammaddeler üretebilmek için karada da en az denizde olduğu kadar vakit geçirmemiz gerekiyor.
Uzun lafın kısası: Skull and Bones’u ben sevmedim fakat sen sevebilirsin
Velhasıl kelam Skull and Bones incelemesi benim kapalı beta, açık beta ve tam sürüm deneyimlerimin bir özeti oldu. Oyunu birden çok kez fırsat buldukça oynayıp beni nerede yakalayacağını görmeyi denedim ancak ne yazık ki yakalayamadı. Ancak bu durum, “grind” seven ve oynadığı oyundan 4A kalitesi beklemeyen oyuncular için değişebilir. Zira Türkiye’de servis oyunları, MMO oyunları gibi türler oldukça ilgi görüyor ve oyuncularımızın ciddi bir kısmı arkadaşlarıyla birlikte oynayabileceği, “grind” yaparak aheste aheste gelişebileceği oyunları seviyor.
Artı ve eksileriyle Skull and Bones inceleme içeriğimiz bu şekildeydi. Eğer oyun hakkında yazıda eksikliğini gördüğünüz ve sormak istediğiniz kısımlar olursa, yorumlar kısmından sorabilirsiniz. En hızlı şekilde yanıtlamaya ve sizleri merak ettikleriniz halde bilgilendirmeye çalışırım. Şimdilik benden bu kadar… Bir başka incelemede daha görüşmek üzere, sevgi ve oyun ile kalın.