Dövüş sporlarıyla ilgilenen ve her gününü ağırlıkların altında geçiren biri olarak, bu yaşımda minnoş bir kız babası olacağımı hayal bile edemezdim… Volcano Princess sağ olsun, artık bunu da yaşamadık demeyiz.
Başlamadan önce
Oyunu uzun uzadıya konuşmadan önce bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak istiyorum. Görsel roman türündeki oyunlarla pek aram yok ve türün dinamiklerini de öne çıkan isimlerini de çok bilmiyorum. Anlayacağınız, herkes tarafından çok beğenilse de incelemem için kodu gelmese ben bu oyunu muhtemelen oynamazdım.
Cinsiyetçi söylemlerde bulunmak istemiyorum ama bunun sebebinin oyunun daha çok kadın oyunculara hitap etmesi de su götürmez bir gerçek. “Not my cup of tea” diye bir kalıp var ya, işte Volcano Princess benim için bunun canlı bir karşılığı. Kısacası, bazı yerlerde türün sevdalılarını ve oyun hakkında bir uzman görüşü arayanları hayal kırıklığına uğratabilirim. Oyunu herhangi bir türdeşiyle kıyaslayamayacağım gibi, çıkarımlarımı da zaman zaman hatalı bir pencereden yapabilirim. Bunun için şimdiden affınıza sığınıyorum.
Canım kızım
Volcano Princess, yukarıda da belirttiğim gibi, oyuncuya sanal bir babalık deneyimi sunuyor. Kızımız Rose’un – ismini değiştirebiliyorsunuz – tur tur büyüyüp gelişmesine tanıklık ediyor ve onu bu yolda istediğimiz yönde şekillendiriyoruz. Oyun, böyle anlatınca kulağınıza çok sığ gelmiş olabilir ama kelimenin tam anlamıyla ağzına kadar dolu.
Yapılabilecek sayısız etkinlik, tanışıp etkileşime geçilebilecek sayısız karakter ve onlarca farklı son… Asıl inanılmaz olan ise, tüm bu saydıklarımın her türlü oynayış tarzını desteklemesi!
Detayları atlamamak için yavaş yavaş gidelim. Rose’un annesi, yani sevgili eşimiz hayatını kaybettikten sonra, biricik kızımızın bakımı tamamen bize kalıyor. Oyun da Rose’un küçüklüğünden, yani yardıma en çok muhtaç olduğu zamandan start alıyor. İlerleyişin tur tur olduğunu söylemiştim. Rose, henüz çok küçük olduğu için ilk turların kontrolü babası olarak bizde.
Volcano Princess, başlangıçta oyuncuya pek bir şey sunmuyor. Sadece iki farklı lokasyona gidebiliyor ve turları daha çok Rose’a doğru eğitimi vermeye çalışmakla geçiriyorsunuz. Eğitim, oyunda çok büyük bir önem taşıyor ve öyle ki, sonlar da dahil olmak üzere hemen her şeyi etkiliyor. Kısaltmaları STR, INT, EMO ve IMG olan dört özellik çubuğunuz var. Stamina, Mind ve Charisma da bunlara bağlı üç özellik puanınız. Rose’un bu özelliklerini, çalıştırmayı seçtiğiniz derslerle geliştirmeye çalışıyorsunuz.
Mesela, STR ve Stamina daha çok askeri bir kariyer için önemli. INT ve Mind ise daha “bilimsel” sonları görmenizi sağlıyor. Yaptığınız çeşitli aktiviteler de bu özelliklerin gelişmesine yardımcı oluyor. Yani Rose, oynayış şeklinize göre adeta bir hamur gibi şekil alıyor. Oyunun oynanabilirliğini artıran yegane unsur da işte bu. Tek seferde her sonu görmeniz imkansız ve her birinin kilidini açmak için çeşitli özelliklerinizi istenen düzeye çıkarmanız gerekiyor. Bu da Volcano Princess’ı defalarca kez oynayabileceğiniz ve her seferinde farklı sonlara ulaşabileceğiniz anlamına geliyor.
Büyüdüm ve geliştim
Rose’un büyümesiyle babası olarak daha geri planda kalıyor ve oyunu artık kızımızın gözünden oynamaya başlıyoruz. Çocukken yapabileceğimiz şeyler kısıtlıydı ama büyüyünce öyle mi! At yarışından zar oyununa, oyunculuktan savaşlara pek çok etkinliğin kilidi açılıyor. Bu etkinliklerin çoğu bir mini oyun gibi ve çok sayıda oldukları için pek de detaylı değiller.
Volcano Princess’a dair ilk eleştirim de sanırım tam olarak bu. Yapacak o kadar çok şey var ki, odak noktanızı oyun sonuna kadar bir türlü belirleyemiyorsunuz. Her bir etkinliğin gerektirdiği belli başlı bir enerji puanı var. Hal böyle olunca her tur istediğinizi yapmanız da pek mümkün olmuyor. Tabii bu çeşitlilik herkes için bir eleştiri konusu olmayabilir; saygı duyarım. Benim tercihim kesinlikle oyuna daha iyi yedirilmeleri olurdu ama.
Etkinliklerin haricinde bir de çeşitli festivaller var ki, bunlar da yine daha çok bir mini oyun kafasında. Stardew Valley’deki festivaller kadar detaylı olmasalar da atmosfer olarak onlara yakın buldum.
Neyse, Volcano Princess evreninde yapılabilecek aktivitelere geri dönelim. Çoğunun özel olarak anlatılacak bir yönü yok ama aralarından birkaç tanesine kesinlikle değinmem lazım. Arkadaşlarımızla ormanın derinliklerini keşfettiğimiz bölümler bunların başında geliyor. Her biri, bir öncekinden daha zor olan dört farklı biyom var. Bu biyomların her biri de içerisinde farklı türlerde yaratıklar ve bir adet bölüm sonu canavarı barındırıyor.
Savaş sekanslarında oyunun türü iyice JRPG‘ye kayıyor. Tur bazlı saldırılar, çeşitli özel yetenekler ve dahası… VP’yi diğer JRPG’lerle kıyaslamak elbette yanlış olur. Sonuçta oyunun odak noktası bu değil. Ama oyuncuya mekaniksel açıdan yeterli bir yapı sunulduğu ortada. Çok kafa yormadan, ganimetleri toplaya toplaya ilerlemece. Daha karmaşık ve detaylı bir sistem nasıl olurdu hiç bilemiyorum; tercih meselesi diyelim en iyisi.
İşin bir de çiftçilik ve atçılık kısımları var. Ama bunlar savaş kısmı kadar detaylı değil. Tarlanıza çeşitli tohumları ekebiliyor ve bunları hasat edip yemek malzemesi olarak kullanabiliyorsunuz. Her yemeğin Rose’un üzerinde farklı etkileri oluyor ve enerji ihtiyacınızı başlıca bu yemeklerden karşılıyorsunuz.
Oyun, çok sayıda yemek tarifine ev sahipliği yapıyor. Üstüne üstlük, yemek pişirdikçe seviye atlıyor ve daha da fazla tarifin kilidini açıyorsunuz. Nitekim bu kadar anlatmama rağmen ne çiftçiliğin ne de aşçılığın pek keyifli olduğunu söyleyemeyeceğim. Daha doğrusu, keyifli olup olmamalarından ziyade bir amaca hizmet etmiyorlar. Ben oyun boyunca sadece enerjimi yenilemek için yemek yaptım diyebilirim. Daha fazlasına hiç gerek duymadım.
Atçılık desen, o da atı yakalamak ve yarışlara girmekten ibaret. Yakalayacağınız atın kalitesi, tamamen karakterinizin zeka puanına kalmış. Eğer orta halli bir at yakalarsanız üzerinde bir hayli çalışmanız gerekiyor. Bu da sürekli aynı eşyayı alıp atınızın üzerinde kullanmanız demek. Bayağı bayağı grind yani. Yine de yarışlar eğlenceli ve ödülleri gayet iyi. Keşfe çıkmanın haricinde en çok burada zaman geçirmişimdir.
Daha bahsetmediğim çok sayıda aktivite var. Ama kalanlar ya anlatmaya değmeyecek nitelikte ya da içlerinde hiçbir mekanik barındırmayan cinsten. Oyun ağzına kadar dolu olsa da içeriğin büyük bölümü tamamen kuru kalabalık anlayacağınız…
Arkadaş olalım mı?
Sırada Rose’un babası ve diğer NPC’lerle olan etkileşimi var. Oyunun ilişki sistemi, tıpkı festivallerde olduğu gibi, bana Stardew Valley’i hatırlattı. Etkileşime geçebildiğimiz NPC’ler, her tur haritanın farklı yerlerinde karşımıza çıkarken, her birinin farklı zevk ve hobileri var. Bu karakterlerle olan ilişkimizi sohbet ve hediye yoluyla ilerletebiliyoruz. Bunun sonucunda onların da bize hediyeleri olabiliyor ve en önemlisi, keşiflerimizde bize katılabiliyorlar.
Tabii tüm bunlardan önemlisi, oyundaki NPC’lerin çoğu ilgi çekici bir arka plana sahip. Sürekli karşınıza farklı yerlerde çıkmaları da kendinizi sanki canlı bir dünyadaymış gibi hissetmenize yol açıyor.
Rose ve babası arasındaki ilişkiyse çok daha farklı. Rose, ergenliğe yeni girmiş bir kız olarak bazı konularda ne yapacağını ve ne hissetmesi gerektiğini bilmiyor. Onu olmak istediğimiz baba figürüne göre yönlendirmeye çalışıyoruz. Bu “baba figürü”, başka konularda da geçerli. Mesela otoriter bir baba olmak istiyorsanız Rose’u ziyarete gelen arkadaşlarını geri çevirebilirsiniz.
Bu baba – kız ilişkisi iyi düşünülse de çok büyük bir eksiği var: Baba üç boyutlu tasarlanmamış. Rose daha küçük olduğundan ilk turların kontrolü babadaydı. Peki, Rose büyüyünce ne oluyor? Baba tamamen kadraj dışında kalıyor ve oyun bu noktadan sonra iyice kızımızın bütün ihtiyaçlarıyla ilgilendiğimiz bir “evcil hayvan simülasyonu” halini alıyor. Rose aşağı, Rose yukarı. Peki ya biz? Ne yapıyoruz bu sırada, neler oluyor hayatımızda? Cevaplar tatmin edici düzeyde değil. Bu da baba – kız ilişkisini baltalıyor ve oyunun anlatısını sekteye uğratıyor.
Teknik problemler
Yazıyı noktalamadan eteğimdeki taşları dökmek istedim. Gerçi değinmesem de olmazdı. Volcano Princess, şu an ciddi teknik sıkıntılara sahip. İlk aklıma gelen, çoğu kişinin de yaşadığını gördüğüm, mektup bug’ı. Bir süre sonra gelen mektupları açamıyorsunuz çünkü ne zaman açsanız oyun donuyor ve aynı turu baştan oynamanız gerekiyor.
Ayrıca, Asya menşeli çoğu yapım gibi VP de çeşitli çeviri hatalarına sahip. Ortada oyunu oynamaya engel teşkil eden bir durum yok ama hemen hemen her diyalogda basit hatalara denk gelmek de üzücü.
Kapanış
Yazının taaa en başında bu türe dair çok bir bilgimin olmadığını söylemiştim. Bu yüzden Volcano Princess’i bir türdeşiyle kıyaslayamıyorum. Peki, övüldüğü kadar var mı? İnanın, bence bu sorunun cevabı da türün mekaniklerini bilmekten geçiyor.
58 farklı son ve yapılabilecek sayısız aktivite. Bunların çoğu kuru gürültüden ibaret olsa da geliştirici ekibin hakkını vermek lazım. Türdeşlerine kıyasla ne kadar iyidir bilemem ama aldığım keyfi de belirtmeden geçemem. Oyunu sonunu görene kadar soluksuz oynadım ve sonrasında görebileceğim bütün sonları da teker teker denedim.